21.10.2014
BALIK (Yön. Derviş Zaim/ 2014)
Derviş Zaim
hali hazırda sinemamızın en önemli yönetmenlerinden biri. 1996 yılında
senaryosunu gerçek bir karakterden yola çıkarak yazıp yönettiği Tabutta
Rövaşata, sinema tarihimizde yer alacak nitelikte bir film. Bu filmin ardından
Susurluk skandalına gönderme yaptığı Filler ve Çimen’i, onun ardından da Kıbrıs
sorununa değindiği Çamur’u yazıp yönetti. Bu filmlerin ardından, Cenneti
Beklerken, Nokta ve Gölgeler ve Suretler’den oluşan üçlemesi geldi. Daha sonra
Derviş Zaim yeni bir üçlemeye başladı. O güne dek daha çok politik yönleri olan
filmler çeken yönetmen üsluben farklı bir yönelime giderek, doğa-insan
ilişkisine odaklandığı, dokü-drama türünde Devir’i çekti. Geçen hafta Başka
Sinema kapsamında vizyona giren son filmi Balık’sa Altın Koza’da Derviş Zaim’e
en iyi senaryo ödülünü getirdi. Film dokü-drama türünde olmasa da yönetmen yine
doğa-insan ilişkisi üzerine odaklanmış. Şimdi, filmin konusuna kısaca
değindikten sonra detaylar üzerinde duralım.
Kaya ve Filiz Bursa’nın Gölyazı ilçesinde
kızları Deniz’le birlikte yaşayan dar gelirli bir ailedir. Kaya Uluabat Gölünde
balıkçılık yaparak ailenin geçimini sağlamaktadır. Ancak kızları Deniz’in
konuşamama gibi bir sorunu vardır. Geçmişte aynı sorunu dedesinin yedirdiği bir
balık sayesinde atlattığına inanan anne Filiz’in aksine Kaya, pozitif bilimden
yanadır ve kızını götürdüğü doktorların, onların tedavilerinin, sonuç
almalarını sağlayacağına inanır. Ne var ki, bir taraftan borçlar, alacaklılar,
bir taraftan Deniz’in tedavi masrafları Kaya’yı göle ihanet noktasına götürür.
Zehirle öldürüp, yakaladığı balıklar en sonunda onun ailesine de zarar verir...
Derviş Zaim, Balık filmiyle çağımızın en temel sorunlarından birine eğiliyor.
Bu sorunu genel hatlarıyla çevre kirliliği olarak tanımlamak olanaklı ama bu
filmin özelinde meseleyi su kaynaklarının katledilmesine indirgemek mümkün. Çevresinde
yaşayan insanları besleyen göl, kendisine ihanet edenlerden, yine kendi
silahlarıyla intikamını alıyor. Bir taraftan iyileştirici, şifacı yanını
görüyoruz gölün, diğer taraftan insandan kaynaklanan nedenlerle acımasız
yanını. Senaryoda pek çok şey incelikle düşünülmüş. Filmin çekim mekanı olan
Gölyazı ilçesi son derece sinematografik görüntülerin çekilmesine olanak
tanımış. Daracık bir yolla ana karaya bağlanan bir yarım ada Gölyazı. Bu
yanıyla bile üzerine anlam üretmemize izin veren bir mekan.
Olayların bir denizde, akarsuda değil de,
durgun, kaçacak yeri olmayan bir su kaynağında, gölde geçiyor olması da
çaresizlik duygusunu pekiştiriyor. Ana karakterlerin isimlerini de belli ki
tesadüfi olarak vermemiş Derviş Zaim. Her birinin adı hem doğayla ilişkili hem
de karakterleriyle, yaşadıklarıyla uyumlu. Kaya, değişmez, sağlam ama inatçı
mizacıyla ismine yaraşır bir karakter. Filiz, spiritüel inanışlarıyla, göle
saygısıyla umudu hatırlatıyor. Şifayı suda bulan Deniz’in adının da umut verici
olduğunu düşünüyorum. Zaten Derviş Zaim, hemen her filminde toplumsal sorunlara
değinse de umuttan asla vazgeçmez. Nitekim filmde, Kaya’nın dönüşümü, gölün
yalnızca Filiz’e verdiği balığın üniversitede çoğaltılması yani pozitif
bilimle, doğaya saygının, spiritüelizmin buluşması da yine umut veren mesajlar.
Bu yönüyle Derviş Zaim’in karamsar bir yönetmen olmadığını söyleyebiliriz. Öte
yandan, Balık filmi, şifanın doğadan gelmesi temasıyla, bana yönetmenin ilk filmlerinden
Çamur’u anımsattı. Her ne kadar o filmde Kıbrıs sorununa ağırlık verse de
sesini kaybeden askerin şifayı belli bir bölgedeki çamurda araması, Filiz’in
kızını iyileştirmek için türü bilinmeyen bir balığı yedirmesiyle benzerlik
gösteriyor. Kısaca, sinemamızın auteur yönetmenlerinden biri olarak kabul
edebileceğimiz Derviş Zaim kendine özgü hassasiyetlerini yinelemiş Balık’ta. Filmde
aksayan bazı yönler de yok değil. İncelikle düşündüğü yönlerine karşın,
senaryoda havada kalan bazı noktalar var örneğin. Filmin ilk yarısı ileri dönüşlerle ilerliyor. İzleyici meseleyi kavrayana kadar film biraz sarkıyor. Ana karakterler dışında,
diğer oyuncularla ilgili oyuncu yönetiminde de bazı sorunlar var. Ama bu
aksaklıklar filmin bütününe çok zarar vermiyor.
Filmde oyunculuğa gelirsek. Sanem Çelik
oldukça uzun bir aradan sonra geri döndüğü sinema oyunculuğunda Filiz karakteriyle
başarılı bir performans sergilemiş. Ondaki o soğuk, şehirli havayı bu
performansında görmüyoruz. Bülent İnal, zaman zaman abartsa da bu rol için
geliştirdiği yürüme biçimiyle, konuşma üslubuyla balıkçı Kaya’ya can vermiş.
Deniz rolündeki Myraslava Kostyeva Akay da oldukça başarılı. Filmde zaman zaman
özel efektlere başvurulmuş. Bunların da çok göze batmadığını ve oldukça
ekonomik bir biçimde kullanıldığını söyleyebilirim.
Kısaca, Derviş Zaim’in doğa-insan
üçlemesinin ikinci filmi olan Balık, yönetmenin diğer filmlerini izlemiş
olanları ve çevre kirliliği konusunda hassasiyetleri olanları tatmin edecek,
salonlarda görmeye pek alışkın olmadığımız bir festival filmi. Meraklısının
izlemesi gerektiğini düşünüyorum.