09.04.2015
SON MEKTUP (Özhan Eren/2015)
Malum bu sene Çanakkale Zaferinin 100. yılı ve bu zaferle
ilgili anma törenleri ve etkinliklerin yanı sıra filmler de vizyonda yerlerini alıyor.
Russell Crowe imzalı Son Umut yılbaşında vizyona girmiş, Çanakkale’de savaşmış
Anzaklara odaklansa da bu tarihi ve imkansız görünen zafere ilişkin güzel bir
film olarak dikkatleri çekmişti. Hatta filmdeki performansıyla Yılmaz Erdoğan
da Avustralya’da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü almıştı. 18 Mart’ta
vizyona giren Son Mektup da ülkemizden çıkan ve Çanakkale Zaferini konu edinen
hayli özenli bir iş. Filmin yönetmeni, senaryo yazarı ve yapımcısı Özhan Eren.
Özhan Eren daha önce Murat Saraçoğlu ile birlikte 2008’de 120 filmini
yönetmişti. 120 de bana göre oldukça başarılı ve özenli bir filmdi ve
tarihimizdeki hazin bir gerçeğe odaklanıyordu. Özhan Eren Son Mektup’ta
Çanakkale Zaferine odaklanıyor ama bugüne kadar pek dillendirilmeyen bir
noktadan bakıyor. Biliyorsunuz zafer ağırlıklı olarak kara ve denizde
gerçekleşen çarpışmalarla kazanılmıştı. Ancak o dönem Osmanlı ordusunda bulunan
bir kaç askeri uçak ve pilotlarına dair en azından benim bildiğim bir anlatıyla
karşılaşmamıştık. İşte Son Mektup pilot Salih Ekrem’i merkeze alarak zaferi
anlatıyor. Gelin şimdi kısaca filmin konusunu özetleyelim daha sonra da diğer
detaylara bakalım.
Yüzbaşı Salih
Ekrem, Osmanlı ordusundaki bir kaç pilottan biridir. Karısını kızının doğumunda
kaybetmiştir. Bu nedenle kızı Gülmelek’e son derece düşkündür. Aldığı emir
üzerine Çanakkale’ye hareket eder. Kamil Paşanın makamında karşılaştığı Nihal
hemşire ise Balkan Harbi sırasında ailesini kaybetmiştir ve o da Çanakkale’ye
tayin edilir. Çanakkale’de düşmanla mücadele ederken herkes gibi onlar da
birbirlerine tutunurlar. Bir saldırı sırasında hayattaki tek akrabası olan
büyükannesini de kaybeden küçük Fuat aralarındaki bağı kuvvetlendirir. Savaş
Salih Ekrem ile Nihal’in arasında doğan aşka engel olamaz ama gelecek
planlarını ötelemek zorunda kalırlar. Acaba gelecek onlara neler getirecektir? Daha
önce de söylediğim gibi Son Mektup hayli özenli bir film. Film 20 milyon
liranın üzerindeki bütçesiyle şu an için en yüksek bütçeli filmimiz olma
özelliğini gösteriyor. Üstelik, film için 7 yıllık bir çalışma yapılmış. Örneğin,
filmde kullanılan uçaklar orijinalleri model alınarak mühendislerimiz
tarafından yeniden üretilmiş.
Zaferin önemli
unsurlarından Nusrat gemisinin büyük bir bölümü yeniden yapılmış. Atılan
mayınlar da yeniden üretilmiş. Post
prodüksiyonla, İstanbul ve Çanakkale döneme
uygun hale getirilmiş. Gerek askeri üniformalar, gerekse günlük giysiler de
yine dönemle uyumluydu. Filmin tüm bu niteliklerini çok takdir edip,
beğendiğimi söylemeliyim.
Film bir bütün
olarak duygu yoğunluğu yüksek bir atmosfere sahip. Kişisel olarak pek çok
sahnede gözyaşlarımı tutamadığımı itiraf etmeliyim. Bu tarz bir filmde bu denli
yoğunluğun gerekli olup olmadığı tartışılabilir. Ama sonuçta bu yönetmenin
tercihidir. Onun meseleye yaklaşımı bu olabilir.
Filmde
oyunculuklar oldukça dikkat çekici. Nihal hemşireyi canlandıran Nesrin
Cavadzade Cemal Şan’ın 2009’da yönettiği Dilber’in Sekiz Günü’nde dikkatimi
çekmişti. Benim izlediğim son performansı ise Erol Mintaş’ın bol ödüllü filmi
Annemin Şarkısı’ndaki Zeynep karakteriydi. Oyuncu orada da başarılıydı. Son
Mektup’taki Nihal karakterini gösterişten uzak, doğal oyunculuğuyla hakkını
vererek canlandırmış. Salih Ekrem’i canlandıran Tansel Öngel’in performansını
da başarılı buldum. Zaten filmde genel olarak oyuncu yönetimi oldukça başarılı.
Bana kalırsa buna en iyi örnek Nusrat gemisinin kaptanı Hakkı Kaptanı
canlandıran Bülent Şakrak’ın performansı olacaktır. Bülent Şakrak bugüne dek
ağırlıklı olarak güldürü filmlerinin oyuncusu oldu. Ona yönelik
yönetmenlerimizin tasarrufunun absürd, abartılı, komik karakterler olduğunu
sanırım söylemek yanlış olmayacaktır. Oyuncunun üzerine yapışan bu imgeyi
yıkacak biçimde yönetmen Özhan Eren, Bülent Şakrak’ı biraz deli dolu ama görev
aşkıyla her şeyi göze alan bir karakterle buluşturmuş ki oyuncuyu böyle bir
değişim içinde görmek güzeldi gerçekten.
Elbette film
çekmek çok zahmetli, çok emek isteyen bir iş. En kötü film için bile bir emek
harcanıyor. Ancak Son Mektup sinemamızda çok sık göremediğimiz kadar emek
harcanmış, uzun süresi dışında fazla problemi olmayan ve tarihimizdeki en büyük
zaferlerden birine saygı duruşunda bulunan duygusal bir film. Yıllardır
Hollywood ve Avrupa sinemasının II. Dünya Savaşına ilişkin maceralarını,
başarılarını izliyoruz beyazperdede. Bence kendi zaferimize de aynı ilgiyi
göstermemiz hiç de fena olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder