09.06.2011
X-MEN / X-MEN (Matthew Vaughn/2011)
Hatırlarsanız geçen hafta
Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde üzerine konuşurken serinin bu son
filminde ilk üç filmdeki hikayenin tamamlandığını ve devamı getirilebilecek
yeni bir öykünün başladığını söylemiştim. Bu hafta yine vizyonda bir serinin
son filmi var ve bu filmde de serinin önceki filmlerinden ayrışan kimi noktalar
bulunmakta. Belki tahmin etmişsinizdir X MEN Birinci Sınıf bu hafta üzerine
konuşacağımız film. Yönetmenliğini Matthew Vaughn’ın yaptığı, Bryan Singer ve
Josh Scwartz’ın senaryosunu yazdığı film 1962’de soğuk savaş döneminde geçiyor.
Gelin şimdi kısaca filmin konusuna ve daha sonra da filmde öne çıkan noktalara
değinelim.
Profesör X ve Magneto başlangıçta bu isimleri almadan önce
ve henüz güçlerinin yeni yeni farkına vardıkları ilk zamanlarda birbirine
destek olan iki yakın arkadaştır. Ne var ki zamanla aralarında anlaşmazlıklar
baş gösterir ve kendileri gibi olan diğer mutantlarla birlikte kutuplaşarak
bitimsiz bir rekabetin kahramanı olurlar. Öncelikle X MEN Birinci Sınıf, X MEN
efsanesinin başlangıcına dönüp karakterlerin henüz Profesör X ve Magneto ya da
Mystique olmadan önceki hallerini görme şansını bize verdiği için ilgi çekici
bir başlangıç yapıyor. Filmin bir diğer ilgi çeken yanı ise soğuk savaşın
Profesör X ve Magneto arasındaki rekabete fon oluşturduğu öyküde Türkiye’nin
adının da sık sık geçmesi. Filmde sözünü ettiğimiz bu karakterler nedeniyle
elbette bir kutuplaşma söz konusu ama tipik, alışageldiğimiz bir iyi kötü
çatışması oluşturulmamış. Bu tarz filmlerde pek de alışık olduğumuz bir yol
değil bu kuşkusuz. Pek çok yorumda dile getirilen bir şeyi ben de yinelemek
istiyorum. X MEN Birinci Sınıf Nükleer Savaş döneminde geçiyor ve dönemin soğuk
savaş atmosferine alternatif bir tarih okumasıyla yaklaşıyor. Biraz liberal bir
yaklaşımı olsa da bu durum daha önce sözünü ettiğimiz keskin hatlı olmayan iyi
kötü ayrımıyla uyumlu. Bunun dışında serinin önceki bölümlerinde ve benzer
filmlerde en çok karşılaştığımız şey aksiyonun dramatik yapının önüne
geçmesidir.
Çoğunlukla özel efektler, tempolu bir kurgu derken
görselliğe kendimizi kaptırıp, bazen tüm bunları niye izlediğimizi bile
unutabiliriz. İşte X MEN Birinci Sınıf’ı serinin diğer filmlerinden ayıran
nokta dramatik yapının en az görsellik kadar öne çıkması. Filmde karakterlerin
tanıdığımız mutantlara dönüşme süreci böyle güçlü bir dramatik yapıyı zorunlu
kılıyor ki bu da filmde başarılmış. Kuşkusuz bunda yönetmen ve senaristlerin
başarısı kadar oyuncuların becerisi de etkili. Genç Profesör X yani Charles
rolünde izlediğimiz İngiliz oyuncu James McAvoy yine çok başarılı. Kişisel
olarak çok yetenekli bulduğum ve yakın tarihin yükselen değerlerinden biri
olacağına inandığım James McAvoy’i Tolstoy’un son günlerini anlatan Son
İstasyon ve Kiera Nightly ile başrolü paşlaştığı Kefaret filmlerinden
anımsayacağınızı umuyorum. Eric yani Magneto rolünde izlediğimiz Michael
Fassbender da rolünün hakkını vermiş. Filmde Mad Men dizisinden tanıdığımız
January Jones’u Emma Frost rolünde izlemek de hayli keyifli.
X MEN Birinci Sınıf’ın özellikle gençlerin mutantlara
dönüştüğü bölümüne kadar ki temposu ve genel olarak müzikleri filmi daha da
izlenir kılıyor.
Kısaca, eğer gerek çizgi roman olarak gerekse film olarak X
Men serisinden hoşlanıyorsanız ya da fantastik karakterlerin maceralerı
ilginizi çekiyorsa X MEN serisinin bu en keyifli filmini kaçırmayın derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder