20.11.2013
BAŞKA
SÖZE GEREK YOK /ENOUGH SAID
(Nicole
Holofcener/2013)
Son bir aydır hayli ses getiren filmler vizyona girdi. Bana göre bu sene Oscar’dan
mutlaka ödül alacak olan Yerçekimi gösterime girdi. Ardından Behzat Ç. Ankara
Yanıyor müdavimleriyle buluştu. Beren Saat’in göz dolduran performansıyla Benim
Dünyam, devam filmi olarak Hükümet Kadın 2 salonlarda yerini aldı. Thor da
haftalardır gösterimde. İşte bu yoğunlukta Nicole Holofcener’in ilk sinema
filmi yönetmenlik deneyimi Başka Söze Gerek Yok sessiz sakin, tek bir salonda oynamak
üzere gösterime girdi şehrimizde. Nicole Holofcener’in yönetmen olarak kariyeri
televizyona dayanıyor. Six Feet Under, Sex and the City gibi ses getirmiş
yapımlarda yönettiği bölümler var. Başka Söze Gerek Yok düşük bütçeli bağımsız
bir yapım. Bana göre filmi en anlamlı kılan yanı ise 19 Haziran’da
kaybettiğimiz The Sopranos dizisinin efsanevi oyuncusu James Gandolfini’nin son
performanslarından biri olması. Gelin şimdi film hakkında biraz daha detaylı
konuşalım.
Eva masözlük yaparak geçimini
sağlayan ve kızıyla birlikte yaşamını sürdüren dul bir kadındır. Yaşamı
müşterileri, kızı ve yakın arkadaşları Sarah ve Will arasında geçmektedir. Bir
davette tanıştığı Albert ve şair Marianne Eva’nın yaşamındaki tüm akışı
değiştirecektir... Başka Söze Gerek Yok, dar bir çevreyle sınırlı da olsa kadın
erkek ilişkilerine odaklanan bir film ve kadın bir yönetmenin elinden çıktığını
bize hatırlatacak nitelikte. Film meseleye daha çok kadın tarafından baksa da
kadınları her koşulda haklı gören bir duruşu yok. Hatta kadınların da bazen ne
kadar kaba, düşüncesiz ve acımasız olabileceklerini gerçekçi bir bakış açısıyla
ortaya koyuyor. Burada oyuncu seçimine hemen dikkati çekmek istiyorum. Filmin
başrollerini daha çok televizyon ekranlarından izleyiciyle buluşmuş olan Julia
Louis-Dreyfus ve James Gandolfini paylaşıyor. Görsel olarak Julia Louis-Dreyfus
ne kadar minyon bir kadın ise James Gandolfini o denli iri yapılı bir erkek ve
bu ilişkide incinen, o cüsseyle hiç uyuşmayan yumuşak bakışlara ve yüreğe sahip
Gandolfini’nin canlandırdığı Albert oluyor. Filmde bir başka ilginç detay, daha
çok kadınların maruz kaldığı, fazla kiloları nedeniyle karşı cinsin beğenisini
kazanamama durumu, bu önyargı, filmde tersine dönüyor. Albert kilosu nedeniyle
eleştiri alan bir erkek olarak karşımıza çıkıyor. Başka deyişle, film ne
tamamen kadından yana ne de erkekten yana bir tavır sergiliyor. İzleyicisine
geçen duygu hepimizin zaman zaman kırıcı, ön yargılı olabileceğimiz. Filmin yan
plotlarından biri ise ebeveyn çocuk ilişkisi, özellikle de anne kız ilişkisi.
Filmin o yanının da izleyicinin içine işlediğini söylemeliyim.
Oyunculuklara gelirsek... James
Gandolfini özellikle The Sopranos isimli televizyon dizisiyle kendisine pek çok
hayran kazandırdı ve daha çok televizyon aracılığıyla tanınan bir oyuncu oldu.
Oysa kariyerinde pek çok sinema filmi de var. Kişisel olarak bunların arasında
Brat Pitt ve Julia Roberts’la birlikte oynadığı Meksikalı filminde
canlandırdığı eşcinsel karakter en başarılılarından biriydi. Bu filmde de bence
karakteri ile uyumlu çok başarılı bir performans sergilemiş. Eva rolünde
izlediğimiz Julia Louis-Dreyfus ise neredeyse kariyerinin tamamını televizyon
dizileri üzerine kurmuş, sinemayla ilişkisi ise daha çok seslendirmelerle
sınırlı kalmış bir oyuncu. Onun da Eva rolünün hakkını verdiğini
söyleyebilirim.
Kısaca, Başka Söze Gerek Yok,
Amerikan toplumuna özgü bir hikaye anlatıyor olabilir ama ilişkiler ve anne
baba olma halini ele alışı bir biçimde karakterlerle bağ kurmamıza yardım
ediyor. Hiçbir şey olmasa James Gandolfini gibi bir oyuncuyu son
performanslarından birinde izlemek için bile gidilebilir bu filme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder