31.10.2013
YERÇEKİMİ
/GRAVITY
(Alfonso
Cuaron/2013)
Bu hafta sizler için 11 Ekimde
vizyona girmiş olan Yerçekimi isimli filmi izledim. Filmin yönetmeni, özellikle
Paris, Seni Seviyorum ve Harry Potter Azkaban Tutsağı filmlerinden tanıdığımız,
yapımcı olarak da Pan’ın Labirenti ve Biutiful’da imzası olan Alfonso Cuaron. Film
çok fazla tanıtımı yapılmamış olmamasına karşın şu anda Amerika Birleşik
Devletlerinde gişede bir numara olma özelliği gösteriyor. Tüm dünyada ise gişe
başarısı 300 milyon doları geçmiş durumda. Peki bu filmi bu denli ilgi çekici
kılan nedir? Bu sorunun cevabını aramadan önce kısaca konusuna değinelim.
Dr. Ryan Stone bir tıp
mühendisidir ve aldığı 6 aylık eğitimden sonra uzayda araştırmasına devam
etmektedir. Ona eşlik eden astronotlardan biri olan Matt Kowalsky ise son
görevindedir. Uzay mekiğinin dışında Dr. Ryan Stone ve arkadaşları rutin
işlemlerini yapmaktadırlar. Ancak, Rusya’nın artık işlevi bitmiş bir uydularını
patlatması bu sükuneti bozar ve iki astronot uzay boşluğunda yapayalnız
kalırlar... Film baştan sona bir uzay filmi. Yaşanan her şey uzayda
gerçekleşiyor. Hal böyle olunca çoğumuzun deneyimleme şansı olmayan bir evreni,
üç boyut teknolojisinin de katkısıyla gözlerimizin önüne seriyor. Ancak bu
deneyim bizi mutlu etmekten çok uzak. Aksine tüm film boyunca adeta koltuğa
yapışarak olup bitenlere tanıklık ediyorsunuz. Filmin en etkileyici yanı
uzaydaki o derin sessizlikle izleyiciyi baş başa bırakması. Günlük koşuşturmaca
içinde neredeyse tamamen unuttuğumuz ve hatta belki de hiç deneyimleme
şansımızın olmadığı türden bir sessizlik bu. Bu açıdan baktığımızda film en
temel enstrümanlarından biri olan sesin kullanımını tersine çevirerek vermek
istediği duyguyu yoğunlaştırıyor, sessizlik önemli bir anlatım aracı oluyor. Yalnızca
konuşmalar ve Huston’ın zaman zaman Matt Kowalsky için çaldığı country tarzı
şarkıları dışarıda bırakırsak pek çok filmde artı bir anlatım aracı olan çevre
sesleri ve benzeri hiçbir şey bu filmde yok.
Filmin tamamı Londra’daki
Shepperton Stüdyolarında çekilmiş. Dolayısıyla karşımızda bir post-prodüksiyon
başarısı var. Filmdeki görüntüler o kadar gerçekçi ki etkilenmeden izlemeniz
olanaksız. Tabii bunun yapılabilmesi için filmin ön hazırlığının da tüm detaylarıyla
yapılmış olması gerekir ki bence Yerçekimi bunu başarıyla halletmiş bir film.
Filmin görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin izini de filmde görmek olanaklı
elbette. Yerçekimin'in bu sene Oscar'dan eli boş dönmeyeceğini düşünüyorum.
Yerçekimi’nde başrolleri
Sandra Bullock ve George Clooney paylaşıyorlar. Filme ilişkin çıkan haberlere
bakılırsa Sandra Bullock yönetmenin ilk tercihi değilmiş. Ama bana kalırsa
doğru bir seçim yapmış sonunda. Yönetmen Alfonso Cuaron eğer Angelina Jolie ya
da Scarlet Johannson’ı ikna edebilmiş olsaydı bence bu oyuncuların imajı filmin
önüne geçer ve filmin etkisini azaltırdı. Yönetmenin Matt Kowalsky karakterini
canlandıran George Clooney ile ilgili
tasarrufunu ise cesur buldum. Onun çapında bir oyuncu için filmde ayırdığı
zaman hayli sıradışı. Clooney'nin filmin sonuna kadar perdede kalmasını beklerken kısa sürede ortadan kalkması pek alışıldık bir durum değil. Yerçekiminin 3 boyut konusundaki başarısı tüm filmde aynı
yoğunlukta değil. Filmin büyük bölümünde olağanüstü sayılmaz. Ancak bazı sahnelerde
gerçekten olup bitenin içinde hissetmeniz olanaklı.
Kısaca gerek konusuyla, gerek
efektleriyle kendini izlettiren ve ana karakterlerin duygularını, uzayın derin
sessizliğini izleyicisine aktarabilen bir film Yerçekimi. Yalnız bir konuda
küçük bir uyarıda bulunmak istiyorum. Bence filmi ölü seanslardan birinde
izleyin. Zira cip hışırtıları içinde uzayın o derin sessizliğini algılamak
neredeyse olanaksız; hatta sinir bozucu olabiliyor. Tecrübeyle sabit olduğu
için bunu gönül rahatlığıyla öneriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder