TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

2 Ocak 2014 Perşembe

HAYATBOYU

27.12.2013
HAYATBOYU (Aslı Özge/2013)

Aslı Özge’nin ismini, ilk kez 2009 yılında senaryosunu yazıp yönettiği Köprüdekiler filmiyle duymuştuk. Film o sene Uluslararası Ankara Film Festivali’nde ulusal yarışmada en iyi film ödülüne layık görülmüştü. Locarno Film Festivalinde de gelecek vaat eden yönetmen ödülüne aday gösterilmişti. Aradan dört yıl geçtikten sonra Aslı Özge Hayatboyu ile yeniden izleyici ile buluştu. 32. Uluslararası Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülü aldığı bu film, bir kaç haftadır Başka Sinema kapsamında gösterimde. Gelin şimdi önce filmin konusuna değinelim, ardından da diğer detaylara bakalım.

Ela ve Can iyi eğitimli, üst orta sınıfa mensup, sanat ve mimariyle uğraşan orta yaşlı bir çifttir. Görünüşte her şey yolundadır ama aralarındaki mesafe barizdir. Bu mesafeyi Can’ın kuytu köşelerde yaptığı telefon görüşmeleri daha da açar... Aslı Özge, Köprüdekiler filmiyle yarı belgesel yarı kurmaca bir yapım ortaya koymuş, Boğaziçi Köprüsünde bir biçimde kendini var etmeye çalışan üç farklı erkeğin yaşamlarını bize aktarmıştı. Yönetmen Hayatboyu ile bambaşka bir biçeme ve konuya sahip bir film çekmiş. Öncelikle ele aldığı karakterler orta sınıfın konformizmi içinde adeta boğulup gitmiş bir çift. Köprüdekiler’in karakterleri gibi bir mağduriyetten Ela ve Can için asla söz edilemez. Can’ın tasarladığı konforlu evlerinde farklı ülke mutfaklarının yemeklerini pişirip arkadaşlarını ağırladıkları, iyi restoranlarda, kulüplerde zaman geçirdikleri bir yaşam standartları var. Dolayısıyla, yönetmen bu kez farklı bir yaşantıya kamerasını çevirmiş ki biz bu tür temsillerle sinemamızda pek sık karşılaşamıyoruz. Öte yandan filmin ritmi ve anlatım dili de Köprüdekiler’den hayli farklı. Köprüdekiler’de çoğu aktüel kamerayla çekilmiş o belgesel duygusunu veren atmosferin aksine, Hayatboyu’nda daha planlanmış sahne ve çekimlerden oluşan, daha ağır ve dingin bir anlatımla karşılaşıyoruz. Filmde beni en çok etkileyen nokta çekimlerin yapıldığı mekanlar. Filmde karakterlerin yaşamlarındaki sıkışmışlık, kaybolmuşluk duygusunu destekleyecek nitelikte kapalı ve büyük mekanlar seçilmiş. Aydınlatmanın da yardımıyla soğuk, kasvetli bir atmosfer yaratılmış. Ela’nın duygularını anlamamıza yardım edecek, onun bilinçaltını yansıtan bir kaç sahne izleyiciyi şaşırtacaktır sanırım. Zaten bu ve benzeri pek çok öğe filme dair derinlikli çözümlemeler yapmamıza izin verecek nitelikte. Bütün karakterlerin isimlerinin neden üç harfli olduğu bile bir soru işareti yaratıyor. Filmin bir başka olumlu noktasıysa, rahatlıkla melodrama kayabilecek ve alışageldiğimiz anlatım yollarıyla aktarılabilecek aldatma meselesinin çok incelikli bir biçimde bir noktada tutulmuş olması. Filme dair yönetmenin bu tasarrufunu da çok başarılı bulduğumu söylemeliyim.

Aslı Özge’nin filminde dikkat çeken bir başka nokta ise sinemamızda isim yapmış oyuncularla çalışmaması. Ne Ela rolünde izlediğimiz Defne Halman ne de Can rolünde izlediğimiz Hakan Çimenser yüzlerini perdede görmeye alışkın olduğumuz oyuncular değiller. Defne Halman’ın kariyeri büyük oranda tiyatroya dayanıyor. Çok iyi eğitimli bir oyuncu. Televizyon programcılığı ve sunuculuk geçmişi de var. Aynı biçimde Can rolünde izlediğimiz Hakan Çimenser’in de kariyeri tiyatro üzerine kurulu. Her ne kadar tiyatro oyunculuğu ile sinema oyunculuğunun çok farklı olduğuna inansam ve savunsam da bu kez bir istisnanın  var olduğunu söyleyebilirim. Bana göre Halman ve Çimenser’in tiyatroya dayanan oyunculukları rahatsız etmiyor. Hatta Defne Halman’ın filmdeki performansının bizim sinemamız için cesur olduğunu bile söyleyebilirim.


Kısaca, Hayatboyu ortasınıf yaşantılara ayna tutan, kendimizle ve yaşamlarımızla yüzleşmemize yardım eden, detaylarla işlenmiş incelikli, görülesi bir film.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder