TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

10 Nisan 2015 Cuma

KOCAN KADAR KONUŞ

02.04.2015
KOCAN KADAR KONUŞ (Kıvanç Baruönü/2015)

Şebnem Burcuoğlu’nun kitabı Kocan Kadar Konuş’u geçen yaz tatilim sırasında bir gün içinde okumuştum. Eğlenceli, hızla ilerleyen bir kitaptı. Kitabı okurken yazarın iyi bir gözlemci olduğunu düşünmüştüm. Kitaptaki tiplemelerin, elbette genelleme yapılamaz ama, toplumumuzdaki kadınlara, kadın olma hallerine oldukça gerçekçi bir biçimde yaklaştığını söyleyebilirim. Kitabı bitirdiğimde anlatılan hikayenin filme dönüştürülebileceğini düşünmüştüm ki yanılmamışım. Daha önce Patron Mutlu Son İstiyor ile ilk uzun metraj filmini çekmiş olan Kıvanç Baruönü benim bu öngörümü gerçekleştirmiş. Kitapla aynı adı taşıyan Kocan Kadar Konuş 20 Mart’ta vizyona girdi ve Box Office verilerine bakılırsa kısa sürede iyi bir gişe başarısı elde etti, hala da izleyici çekmeye devam ediyor. Gelin şimdi, Kıvanç Baruönü’nün bu kez senaryosunu da yazdığı ikinci filmi Kocan Kadar Konuş hakkında biraz daha detaylı konuşalım.

Efsun bir yayınevinde çalışan, okumayı seven, kendi halinde genç bir kadındır. Ancak onun bu hali ailesindeki genç yaşlı bütün kadınlar için ciddi bir problem kaynağıdır. Çünkü onlara göre 30 yaşında olmasına karşın ne evliliği düşünebileceği ciddi bir ilişkisi ne de bu konuda bir gayreti vardır. Hem 20 yaşındaki kuzeninin evlenme teklifi almış olması hem de lise aşkı Sinan’la yıllar sonra yeniden karşılaşması Efsun’un da ailenin diğer kadınlarının aklına uyup olmadık işler yapmasına neden olur. Acaba Sinan bu yeni Efsun’dan hoşlanacak mıdır? Kocan Kadar Konuş kitaba oldukça sadık kalmış bir film. Bir kaç küçük detay dışında neredeyse bire bir uyarlanmış. Filmde özellikle Efsun’un hayal ve rüyalarının oldukça başarılı bir biçimde görselleştirildiğini söyleyebilirim. Öte yandan, öykünün evlilik delisi kadınlar arasında aklı başında tek kadın olarak ayakta kalmaya çalışan karakteri Efsun’u ve babasıyla ilişkisini Jane Austen’in romanı Aşk ve Gurur’dan esinlendiğini düşünüyorum. Hatta inceltici korse üzerine var olan esprinin Brigitte Jones’un Günlüğünü hatırlattığını söylemeden edemeyeceğim. Ama elbette öykünün özgün yanları da var. Haksızlık etmeyelim. Hayranı olduğu yazarla diyalogları, onunla geçirdiği zaman bence filme hoş bir hava katmış. Bu sahnelerdeki görselliği de başarılı buldum. Zaten film jenerikten itibaren, eğlenceli ve nitelikli bir görselliğe hazırlıyor izleyiciyi.
Son dönemlerde çekilen diğer romantik komedilerle karşılaştırıldığında filmin görselliği konusunda hayli uğraşıldığını söyleyerek hakkını teslim etmek gerek.

Filmin müziklerini özellikle reklam sektöründe yıllardır çok başarılı işlere imza atmış olan Jingle House yapmış. Filmin türüne uygun kıpır kıpır müziklerle filmin enerjisini ayakta tutmuş.

Filmdeki oyunculuklara gelirsek... Filmin başrolünde, yönetmen Kıvanç Baruönü’nün Patron Mutlu Son İstiyor’da da çalıştığı Ezgi Mola var. Bana kalırsa Ezgi Mola sinemamızın son dönemlerde gördüğü en iyi kadın komedyenlerden biri. Hem perdeye çok yakışıyor hem de çok yetenekli. Efsun rolünün hakkını fazlasıyla vermiş bu filmde de. Anneanne rolünde izlediğimiz Nevra Serezli bana göre harika bir iş çıkarmış. 90’lı yıllarda güzellik kraliçesi olduktan sonra kariyerini oyunculuk üzerinde ilerleten Ebru Cündübeyoğlu’nun ,Efsun’un evlilik delisi teyzesi Nur rolünde oldukça başarılı olduğunu düşünüyorum. Yazar rolünde izlediğimiz Muhammet Uzuner de bana kalırsa iyi bir tercih olmuş. Evin tek erkeği babayı canlandıran İsmet İncekara, sessiz ve derinden her şeyi gözlemleyen ve Efsun’a arka çıkan bir başka erkek karakter filmde. Sinan’ı canlandıran Murat Yıldırım sinema filmlerini ve televizyon dizilerini birlikte yürütüyor. Bence fiziksel özellikleri ve karizmasıyla Sinan karakterine uyuyor. Ancak nedense filmde misafirmiş gibi bir hisse kapıldım. Bir de Sinan aradan geçen on dört yıla rağmen hiç değişmemiş bir karakter olabilir ama hem olayların geçtiği günümüzde hem de lise yıllarında aynı sakala sahip olması, bir güldürü öğesi olarak kullanıldıysa da, bana göre saçma olmuş. Bence tüm oyuncular arasında en sönük kalanlardan biriydi Murat Yıldırım.

Filmi izlemeye gittiğim seansta çok farklı yaş gruplarında çok sayıda kadın vardı. Film boyunca inanılmaz derecede eğlendiler. Kahkahalar salonu kapladı. Kişisel olarak ben de filmde eğlendim ama bu denli komik bulduğumu söyleyemeyeceğim. Hem kitapta hem de filmde Efsun’un geldiği son nokta beni rahatsız etse de inceden inceye bize bizi gösteren bir eleştiri barındırdığı için film hoşuma gitti.

Sizin değerlendirmeniz ne olur bilemem ama giderseniz Kocan Kadar Konuş size hoşça vakit geçirtmeyi vaat ediyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder