17.05.2010
AMELIA / AMELIA (Yön. Mira Nair, 2009)
Son günlerde sinema
salonlarında daha sık biyografik filmlerle karşılaşıyoruz. Hatırlayacaksınız,
önceki programda İngiltere kraliçesi I. Victoria’nın gençlik dönemini anlatan
Genç Victoria hakkında konuşmuştuk sizlerle. Bu hafta da vizyona başka bir
biyografik film girdi: Amelia. Amelia, 1928-1937 yılları arasında Amerika
Birleşik Devletleri’nde çok önemli bir figür, ulusal bir sembol olmayı
başarmış, Atlantik’i tek başına geçerek tarih yazmış ilk kadın pilotu konu
almakta. Filmin yönetmeni Mira Nair.
Mira Nair’i ülkemizde de çok
sevilen Muson Düğünü filminden hatırlayacağınızı düşünüyorum.
Filme ilişkin konuşulacaklara gelince… Biraz önce de
söylediğim gibi Amelia Earhart Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük buhran
döneminde, toplumun içini ısıtan, umut veren ulusal kahramanlarından biri
olmayı başarmış bir kadın pilot. Genç yaşlarından itibaren uçmakta olan
Earhart, Atlantik’i ilk kez kadın yolcu
sıfatıyla geçer. O dönem için olağanüstü bir başarı ve bir kadın için çok cesur
bir girişim olsa da, Earhart’ın kendi deyişiyle o uçuşta sadece bir bagajdır ve
bu onu asla tatmin edecek bir yolculuk olmamıştır. Atlantik’i geçmeyi başaran
ilk kadın yolcu ünvanıyla adını duyuran Earhart pilot olarak Atlantik’i geçmek
üzere hazırlıklarını yapar ve başarılı olur. Bir sonraki hedefi ise Dünya turu
yapan ilk kadın pilot olmaktır. Ne yazık ki bu girişim başarıyla
sonuçlanamayacaktır. Kuşkusuz halihazırda bilinen bir yaşam öyküsünü cazip ve
izlenir kılmak her zaman mümkün olmayabilir. Filmde dış ses olarak Amelia
Earhart’ın günlüklerinden, anılarından yapılan alıntıların hoş olmakla
birlikte, filmin akışına çok fazla şey kattığını söyleyemeyeceğim. Bir film
olarak izleyicisini memnun edebilecek nitelikteki Amelia’nın, biyografik bir
film olarak başarısı tartışmalı. Zira filmde Earhart’ın uçma tutkusu da, başta
diğer kadın pilotlar olmak üzere, kadınlara ilişkin önyargıları kırmaya yönelik
beyanat ve girişimleri de neredeyse es geçilmiş. Oysa kadın hareketi içinde de
çok önemli bir isim Earhart. Ama biz onun bu yanından çok hayatına giren
erkeklerin yardımlarıyla amaçlarına nasıl ulaştığını izliyoruz. Kuşkusuz eşi George Palmer Putnam ve bir aşk
macerası yaşadığı Gene Vidal Amelia Earhart’ın hayatını etkilemiş ve
başarılarına katkı sağlamıştır. Ama Amelia Earhart bundan ibaret bir figür
değildir. Yönetmenin, senaryoya imza atan iki senaristten birinin ve senaryoya
esin veren iki kitabın yazarlarının da kadın olduğu bu filmde nasıl olup da
Earhart’ın bu niteliğinin öne
çıkartılmadığını anlamak biraz güç. Belki de filmde etkili olacak politik
havadan uzak durulmak istendi. Bilemiyorum… Ama bu haliyle Amelia pek suya
sabuna dokunmayan, bir kaç ima ve küçük olay dışında Earhart’ın güçlü kadın
kimliğini görmezden gelen, daha çok romantizmle süslenmeye çalışılmış
biyografik bir film olmuş. Filmde sözünü ettiğim küçük olaylardan beni en çok
etkileyeni kendinden sonra benzer başarılara imza atan genç kadın pilotu
kıskanıp kıskanmadığı sorulduğunda verdiği yanıt oldu: Bir kadın tarafından
kazanıldıysa o zafer benim zaferimdir. Öylesine olgun ve güçlü bir kişilik
Amelia Earhart. Ancak bunlar filmdeki detaylar sadece; genel akışı
etkilemiyor. Tabii amacım filmi
kötülemek değil. Anlattıklarım filmin benim gözlemlediğim zayıf yönlerine vurgu
yapıyor. Yoksa teknik anlamda eli yüzü düzgün bir film Amelia. Özellikle, ara
ara filme dahil edilen arşiv görüntüler
filme ayrı bir tat veriyor.
Filmdeki oyunculuklara gelirsek… Hillary Swank’in Amelia
Earhart’ı canlandırma konusunda en avantaj sahibi oyuncu olduğu çok açık. Zira
aralarındaki fiziksel benzerlik çok bariz. Kanımca, filmin sonunda yer alan
Earhart’a ait görüntüleri izlediğinizde bana hak vereceksiniz. Ancak fiziksel
benzerlik oyunculuk açısından sahip olunan artılardan yalnızca biridir.
Swank’in bu avantajın ötesine geçtiğini söylemek güç. Earhart’ın ruhunu
yakalayabildiğinden şüpheliyim. Oysa en azından gözlerinde o hırsı, azmi ve
arzuyu yakalamayı umdum fimi izlerken. Üstelik bu erkeksi kadın tipi Swank’e
yapışmış gibi duruyor. Erkekler Ağlamaz ve Milyon Dolarlık Bebek filmlerinde de
benzer bir profil çizmişti Swank. Bir oyuncu için çok da arzulanan bir şey
olduğunu düşünmüyorum bunun. Ağırbaşlı George Palmer Putnam rolündeki Richard
Gere de Gene Vidal rolündeki Ewan MacGregor da ortalama bir oyunculuk
sergiliyorlar.
Sonuçta Amelia’nın, bir film olarak iyi ama biyografik bir
film olarak, duruşu nedeniyle vasatın altında bir çalışma olduğunu söylemek
zorundayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder