15.12.2010
TURİST / THE TOURIST (Florian Henckel von Donnersmarck 2010)
Bir süredir
çeşitli nedenlerle medyada yer alan bir film bu haftaki konumuzu oluşturacak.
Film, yönetmeni, senaryosu ya da kazandığı ödüllerle değil başrolü paylaşan
oyuncular nedeniyle merak konusuydu. Başrolünü Johnny Depp ve Angelina
Jolie’nin paylaştığı Turist filminden söz ediyorum. Öncelikle şunu
belirtmek istiyorum. Hafta sonu sinema salonuna girdiğimde hayli şaşırdım. Açıkçası
salonun bu kadar dolu olacağını tahmin etmemiştim. Çünkü görebildiğim kadarıyla
filme dair Türkiye’de çok fazla pazarlama yapılmamış, oyuncuları dışında
haberlere konu olmamıştı. Bu da bana yıldız isimlerin bir filmin izlenmesi için
hala geçerli bir neden olabileceğini düşündürdü.
Yönetmen Florian Henckel von
Donnersmarck, 2006 yılında çektiği Başkalarının Hayatı ile
kendinden övgüyle söz ettirmişti. Ancak bu kez yönetmen farklı bir yön seçmiş kendisine
. Kimilerine göre 2005 Fransız yapımı Antony Zimmer’in yeniden çevrimi,
kimilerine göre Alfred Hitchcock’un Hırsızlar Kralı’nı anımsatan bir film.
Kısaca karşımızda bize orijinalmiş duygusunu veremeyen bir film var.
Filmin senaryosuna baktığımızda tutarlı ve sürprizini sona saklayan ve
izleyicisine filmin sonunda “Vay canına!” dedirten bir öyküyü içerdiğini
görüyoruz. Bu anlamda izleyicisini tatmin ettiğini söyleyebiliriz. Ancak o
noktaya gelene dek filmin çok heyecan verici olduğunu söylemekte şahsen güçlük
çekiyorum. Filmin görsel niteliklerine baktığımızdaysa yine düzgün bir film
olduğunu söyleyebiliriz. Uzun plan çekimlerin zaman zaman öne çıktığı filmde
herşey filmin senaryosuyla uyumlu biçimde doğrusal olarak ilerliyor. İzleyiciyi
alt üst edecek olağanüstü bir çekim yok belki ama en azından olayları mantık
kurallarına uygun biçimde takip etmemizi sağlıyor yönetmen. Filmde kimi
klişelere başvurulmuş olması biraz sıkıcı. Steven Berkoff’un canlandırdığı
İngiliz mafya babası Reginald Shaw’un adamlarının hepsinin Rus olması artık bir
klişe. Scotland Yard’ın durmasını istediği halde bir türlü dolandırıcı
Alexander Pierce’in peşini bırakmayan dedektif John Acheson da bir klişe.
Dolayısıyla çok fazla sürpriz yok. Bunun yanı sıra filmde mantık sınırlarını
bazen zorlayan kimi sahnelere rastlamak da olanaklı. Örneğin, acımasız ve
öldürmeye odaklı bir eğitimden geçmiş Rus mafya üyelerinin nasıl olup da
Venedik kanallarında muhtemelen en fazla 30 km. hızla giden bottaki kişileri
öldüremediklerini anlamak biraz zor.
Gelelim oyunculuklara… Kuşkusuz Angelina
Jolie “Sinemada artık yıldız yok” denilen bir dönemde yıldız kavramının hala
geçerli olabileceğini gösteren bir oyuncu. Yarattığı aura ile ismi ile bile
karşı cinsin başını döndüren, hemcinslerinin ise beğeniyle öykündüğü bir yıldız
Jolie. Yönetmen von Donnersmarck da bunun
farkında olsa gerek ki film boyunca Angelina Jolie’yi izleme zevkinden
izleyicisini mahrum bırakmamış. Yakın çekimlerle Jolie’nin izleyiciyi
kuşatmasına yardımcı olmuş. 50’li yılların Hollywood yıldızlarını çağrıştıran,
neredeyse retro diyebileceğimiz kostümler içinde gördüğümüz Jolie, sinemadaki
şöhretini sağlayan “tehlikeli güzel kadın” imgesini bu filmde de yineliyor.
Kendisini gören her erkeğin ve hatta kadınların bakışlarının odağı olan Ellis
karakteri hep bildiğimiz Angelina Jolie. Dolayısıyla oyuncunun bu film için
yeni bir şey yapması gerekmemiş. Ancak aynı durum Johnny Depp için geçerli
değil. Tim Burton’la yakaladığı uyumlu çalışma temposunun uzantısı olarak biz
onu Makas Eller, Hayalet Süvari, Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Sweeny Todd,
Alice Harikalar Diyarında gibi filmlerde sıradışı karakterleri canlandırırken
izledik. Buna Karayip Korsanları’nda canlandırdığı Jack Sparrow karakterini de
eklemek gerek. Diyebiliriz ki sınırları zorlayan, olağandışı ve olağan üstü
karakterleri canlandırmak bir anlamda Johnny Depp’in alamet-i farikası. İşte bu
filmde tüm bu karakterleri bir kenara bırakıp bambaşka bir Johnny Depp izlemeye
hazırlıklı olun. Çünkü bu filmde Depp İspanyolcayla İtalyancanın aynı şey
olabileceğini düşünebilen, Amerikalı olmanın her yerde geçer akçe olduğuna
inanan, pek de görgülü ve kültürlü olmayan ortalama bir Amerikalıyı oynuyor.
Oyunculuğu kötü değil ama alıştığımız renkli karakterlerden haliyle çok uzak
Frank Taylor karakteri. Bir de tarifi güç bir mesafe hissediyoruz Depp’i
izlerken. Sanki gönülsüz oynuyor gibi. Ciddi hayran kitlelerine sahip bu iki
cazibeli oyuncu ne yazık ki iyi bir çift olamamış bir arada. Belki de Jonny
Depp’te hissettiğimiz mesafe Angelina Jolie ile aralarındaki bu uyumsuz
kimyadan kaynaklanıyor.
Kısaca Turist gidemezseniz kaçırdığınız
için üzülmeyeceğiniz ama fırsat bulup izlerseniz de size hoş zaman geçirtecek
bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder