22.11.2012
SKYFALL / SKYFALL (Sam Mendes 2012)
2 Kasım’dan bu yana vizyonda olan son James
Bond filmi Skyfall’a gitme zamanı
gelmişti artık. Şüphe yok ki James Bond filmleri sinemada en uzun erimli seri
aksiyon film serisi olma özelliğini gösteriyor. Aslında serinin bu niteliği
akademik anlamda da pek çok araştırmaya izin veriyor ama tabii bugün film ve
seri hakkında konuşacaklarımız bunlar olmayacak. Skyfall, James Bond serisinin
yirmi üçüncü filmi. Kuşkusuz bu sayıya ulaşana kadar pek çok oyuncu, pek çok
yönetmen, pek çok mekan yer aldı bu projede. Serinin bu son filminde
yönetmenliği Sam Mendes üstleniyor. Sam Mendes hem American Beauty,
Revolutionary Road, Away We Go gibi dramatik yanı ağar basan filmleri hem de
Jarhead, Road to Pertition gibi aksiyonu yüksek filmleri başarıyla yönetme
becerisine sahip bir yönetmen. Başka deyişle, Sam Mendes farklı film türleri
arasında rahatlıkla gidip gelebiliyor. Dolayısıyla, ilk uzun metrajlı filmi Amerikan Güzeli ile
Oscar başta olmak üzere pek çok prestijli yarışma ve festivalden en iyi
yönetmen ünvanıyla dönmüş Sam Mendes’in Skyfall’u da yönetmiş olması beni
şaşırtmadı. Gelin şimdi film hakkında konuşalım.
Biraz önce de belirttiğim gibi James Bond serisi yirmi üçüncü filme
gelinceye kadar çok değişiklik yaşadı. Yaşanan değişimler elbette filmin
çekildiği dönemlerde öne çıkan değerlerle de ilişkili oldu. Bu değişimlerden
biri de 007 James Bond karakteri ile ilgili oldu tabii. Sean Connery’den
itibaren James Bond serisi erkekliğin yüceltildiği, testesteronu yüksek filmler
olageldi hep. Karakterin casusluk yeteneklerinden, kadınlarla ilişkisine,
zorluklar karşısındaki direncinden, vatan aşkına kadar her şey serinin değişmez
değerleriydi. Ancak bu kez James Bond’un görünüşte yine bu değerlerle öne
çıkmasına karşın, detaylarla alfa erkekliğinin zedelendiğini düşünüyorum. Bu
güne dek yenilmez olan James Bond, içki ve ilaç bağımlılığına düşüyor,
becerilerini yitiriyor. Ve hatta ona doğrudan ajanlığın gençlerin işi olduğu
söyleniyor. Üstelik bunlar yersiz de değil. Olayı çözmeye çalışırken eski
formunda olmadığına biz de tanık oluyoruz. Eğer yanılmıyorsam Bond’un ailesi ve
çocukluk travması da ilk kez dile getiriliyor. Dolayısıyla, bu kez daha “insan”
bir James Bond var karşımızda. Tüm bu zayıf noktalarına karşın Bond’u ayakta
tutan ve başarıya götüren ise vatan sevgisi ve görevine bağlılığı oluyor. Bu
haliyle James Bond çok daha gerçek bir karaktere dönüşmüş.
Skyfall'da, elbette serinin tüm filmlerinde olduğu gibi, James Bond’un
kadınlarla arası gayet iyi. Havai fişeklerle o çok bilindik eğretileme
yapıldığında ister istemez gülümsedim. Ama sanki önceki filmlere göre
kadınların filmdeki cazibeye dayalı etkisi azaltılmış gibi. Judi Dench’in
canlandırdığı M karakteri ve kadın başbakan seksapelden uzak kadınlar olarak
daha fazla dikkat çekiyor sanki. Ama genel olarak bariz biçimde kadınlar biraz
daha arka planda kalıyor. Kişisel olarak benim için James Bond Sean Connery’dir
ve ondan sonra gelen oyuncuları James Bond olarak benimsemek benim için oldukça
güçtür. Kanımca içlerinde Sean Connery’de beden bulan James Bond idealine en
uygun oyuncu Daniel Craig. Bu kez karşısında bir başka albenili erkek oyuncu,
Javier Bardem var. Fakat çok fazla detay vermeden Bardem hayranlarının biraz
şaşkınlığa uğrayacağını söylemeliyim. Genel anlamda oyunculuğunu beğenmekle
birlikte Bardem’in Skyfall’da biraz karikatürize bir karakterize bir karakteri
canlandırdığını düşünüyorum. Ajan Eve
rolünde Naomi Harris’in iyi iş çıkarmış. Severin rolünde izlediğimiz Berenice
Marlohe’un neden filmde olduğunu anlamakta ise güçlük çektim. Kanımca senaryoda
bir kaç küçük değişiklikle o karakter kalkabilir, öykü de pek bir şey
kaybetmezdi. Judi Dench ve seriye yeni katılan Ralph Finnes ile ilgili
sürprizleri ise burada anlatmayacağım. Bu arada hemen belirtmem gerek sanıyorum
Skyfall serinin en İngiliz filmlerinden biri. Yönetmen ve oyuncuların büyük
çoğunluğu İngiliz. Tema şarkısını seslendiren Adele de öyle. Özellikle 007 James Bond’un Büyük Britanya’dan olması bir
gelenek ama diğer karakterlerin ve yönetmenin de İngiliz olması bu filmed öne
çıkıyor.
Sizin de bildiğiniz gibi, James Bond serisinin alameti farikalarından
biri de sadece filmle sınırlı kalmayan tema müziği ve şarkılarıdır. Bu anlamda,
1981 yılında çekilen ve Sheena Easton’ın seslendirdiği For Your Eyes Only ilk
aklıma gelen başarılı örneklerden biridir benim için. Yirmi üçüncü filmde ünlü
İngiliz şarkıcı Adele filmle aynı adı taşıyan Skyfall’la bence harika bir iş
çıkarmış. Mekan seçimlerine gelirsek… Film Türkiye’de başlıyor. Çin’de ve
İngiltere’de bitiyor. Türkiye’den sahneler söz konusu olunca deyim yerindeyse
radarlarımız açılıyor ve ülkemizin nasıl temsil edildiğini bazen gereksiz bir
duyarlılıkla irdeliyoruz. Evet, bazen oryantalist bir bakış açısıyla, tamamen
egzotik bir kent ya da ülke imajı yaratılıyor. Türkiye’nin ve İstanbul’un sadece
bu olmadığını, Batının görmek istediklerine hizmet eden bir yaklaşım olduğunu
ben de kabul ediyorum. Ama bu filmde kişisel olarak beni çok rahatsız eden bir
durum yok. Öncelikle, filmde geçen üç
ülke/şehirde de (İstanbul, Şangay ve Londra) en turistik mekanlar seçilmiş.
Çılgın kovalamaca sahnesi için Kapalı Çarşı’nın çatısı seçilmiş ki İstanbul
denilince turistlerin ilk aklına gelen mekanlardan biridir. Üstelik bu
kovalamaca o denli aksiyon yüklü ki doğru düzgün algılayamıyoruz bile
İstanbul’u. Dolayısıyla, bana göre Türkiye özelinde bir sorun yok. Filmde
Londra da en ünlü, en turistik yerleriyle arz-ı endam ediyor; London Eye,
Londra Köprüsü gibi… Bence ortada bir sorun varsa o da Şangay ile ilgili. Şangay
ilk önce yüksek binalarıyla modern bir kent olarak beliriyor ama ardından
egzotik Uzak Doğu güzelliğine sahip kadınların pazarlandığı, yasa dışı işlerin
yapıldığı ve egzotik sürüngenlerin cezalandırma aracı olarak kullanıldığı gece
kulübü/kumarhane oryantalist bakışa daha çok hizmet ediyor. Yani ortada
ülkelerin temsiline ilişkin bir sığlık varsa bu üç ülke için de geçerli; yalnızca
Türkiye’nin sorunu değil.
Kısaca, eğer James Bond serisi takip edip beğendiğiniz bir seriyse ya da
benim gibi Sean Connery ile başlayan döneme takılıp kaldıysanız serinin bu son
filmine bir şans verin derim. Aksiyonu düzeyli, karakterleri gerçekliğe
bürünmüş bu son James Bond’u sevebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder