25.09.2014
MONACO PRENSESİ GRACE / GRACE OF
MONACO (Yön. Oliver Dahan/ 2014)
“Hayatımın bir masal olduğu bir masaldır”. Bu sene Cannes film
festivalinin açılış filmi olan Monaco Prensesi Grace, Grace Kelly’nin bu
sözleriyle açılıyor. Yönetmenliğini daha önce Kıyamet Melekleri ve Kaldırım
Serçesi filmlerini yönetmiş olan Oliver Dahan’ın üstlendiği film, vizyondaki
filmler arasında özellikle dikkatimi çekti. Çünkü bu yaz okuduğum kitaplar
arasında Kelly’nin Donald Spoto tarafından kaleme alınmış biyografisi de vardı.
Grace Kelly ölümünden sonra biyografisinin Spoto tarafından yazılmasını vasiyet
etmiş ve yazar da 25 yıl sonra kitabı yayınlamış. Kitabı okurken Grace Kelly’e
dair bilmediğim şeyleri öğrenmek oyuncuya bakış açımı derinleştirdi. Her şeyden
önce Grace Kelly’nin yalnızca porselen bir bebek olmadığını, başta, zengin ama
anlayışsız ailesi olmak üzere pek çok şeyle mücadele eden, sağlam karakterli
bir kadın olduğunu öğrendim. Öğrendiğim bir diğer nokta, Alfred Hitchcock’un vazgeçemediği
oyuncusu olduğu, yönetmenin Grace Kelly’e platonik biçimde tutkun olduğu ve
Kelly oyunculuğu bıraktıktan sonra her yeni oyuncuda Grace Kelly’i aradığı oldu.
Ve Grace Kelly’nin koyu Katolik kimliğinin bir an önce evlenmek, yuva kurmak ve
çocuk sahibi olmak için istek duymasında nasıl belirleyici olduğunu ve
inancının yaşamının sonuna kadar yaptığı her şeyi nasıl etkilediğini öğrendim. Fakat
hemen belirtmem gerekir ki, inançlı bir insan olması bağnaz olmasına hiçbir
zaman yol açmamış. Ömrü boyunca ırkçılığın karşısında, farklı cinsel
yönelimlere sahip kişilerin yanında durmuş. Bu kadar detaylı bir kitap okuyunca
Grace Kelly’nin beyazperdedeki yorumunu görmeden edemezdim. O nedenle bu hafta
seçimim Monaco Prensesi Grace’ten yana oldu. Aslında filmin orijinal adında
ufak bir kelime oyunu var; Monaco’nun Zarafeti ya da Monaco’nun Erdemi gibi
çevrilebilir sanırım Grace of Monaco. Monaco hanedanı filmde pek çok maddi hata
olduğunu saptamış ve yönetmen de bunun Grace Kelly’nin biyografisi olmadığını,
belli bir dönemde o coğrafyada olanları ele aldığını ileri sürmüş. Belki de
filmin ismindeki kelime oyunu bu duruma dayanıyor. Grace Kelly’e gönderme yapan
ama başka bir şeyi de ima eden bir isim. Türkçeye daha samimi bir biçimde, Monaco
Prensesi Grace olarak çevrilmiş filmin adı.
Film Grace Kelly’nin Hollywood’daki son filmi olan High
Society’nin son sahnesinin çekimiyle başlıyor. Sahne bittikten sonra Grace soyunma
odasına geliyor ve radyoda Monaco Prensi
Ranier ile evlilik haberinin yayınlanmakta olduğunu görüyoruz. Grace Kelly ve
Prens Ranier’in Monaco’ya gidişlerinin yer aldığı belge görüntüler filme renk
katıyor. Buna karşın öykü buradan da başlamıyor. 1961 yılında Grace Kelly iki
çocuk annesiyken Alfred Hitckock’un onu ziyaret ederek, yeni filmi Marnie’de
oynaması için teklifte bulunmasıyla başlıyor. Katı kuralların egemen olduğu bu
yaşantıdan yorulmuş olan prensesin, yeniden oyunculuk yapıp yapamayacağı sorusu
ve bunun Fransa’nın Monaco’ya ambargo uygulamasına yol açacak kadar büyük bir
devlet meselesine dönüşmesi, filmin omurgasını oluşturuyor. Dönemin Onasis gibi
tanınan simaları da filmde yer alan karakterler arasında. Hem sinemanın çok
önemli bir imgesini perdeye taşıması nedeniyle, hem de yakın tarihteki bir
olayı ele aldığı için film kağıt üstünde çok çekici görünüyor. Ama ne var ki
izlerken aynı heyecanı yakalamak çok zor. Öncelikle bana göre en temel sorun
Grace Kelly’i canlandıran Nicole Kidman’da. Belki de kendi imgesini oluşturmuş,
bu kadar tanınmış bir oyuncu seçilmemeliydi. Filmde Grace Kelly’i değil, Grace
Kelly’i oynayan Nicole Kidman’ı izledim. Yani karakterin içine girmek bu
koşullarda çok güçleşti. Üstelik Kidman’ın performansı son derece mesafeli ve
soğuktu. Donald Spoto’nun kitabında onu tanıyan herkesin söylediği bir nokta
filmde eksik kalmış: Grace Kelly mesafeli görüntüsünün arkasında son derece
mütevazı, sevecen ve çok esprili, neşeli bir insanmış. Zaten set
fotoğraflarının neredeyse tamamında oyuncuyu gülerken görmek mümkün. Aşağıda sizlerle paylaştığım fotoğraflarda da bu barzi farka siz de tanık olacaksınız. Nicole
Kidman’ın canlandırdığı Grace Kelly’de bu karakter özelliklerini görmek
imkansız. Öte yandan Prens Ranier’i canlandıran Tim Roth’la kimyalarının
tutmadığı da çok açık. Dolayısıyla, oyuncu seçiminde ciddi sıkıntı olduğunu
söyleyebilirim. Kostüm ve dekor anlamında film asgari düzeyi tutturmuş. Grace
Kelly’nin kostümlerine, dönemin genel atmosferine sadık kalınmış. Filmin
anlatımı bana göre yeterince akıcı değil. Ancak yine de bir biçimde o dönemi ve
söz konusu olayı bilmeyenler için ilginç olabilir. Filmin sonunda Grace
Kelly’nin High Society’den sonra hiçbir filmde oynamadığı yazıyor. Oysa 1980’de
bir fikir olarak doğan ve daha sonra senaryosunu kendisinin yazdığı ve filmde
Monaco Prensesi Grace Kelly Grimaldi olarak oynadığı Rearranged isimli bir
komedide oynadı. Filmin prömiyeri Monaco sarayında 500 kişilik seçkin bir grupla
yapıldı ve çok beğenildi. Film Amerika’daki bir TV kanalına götürüldü ve orada
da çok beğenildi. Televizyon kanalı sürenin biraz daha uzamasını istemişti ama
Grace Kelly’nin beklenmedik ölümü filmin hiçbir zaman gösterime girmeden saray hazinesinde
saklanmak üzere kaldırılmasına yol açtı. Sanıyorum Monaco hanedanın filmde
maddi hatalar olduğunu söylemesi yersiz değil.
Kısaca, Monaco Prensesi Grace, kaçırılmış bir fırsat gibi. Ama
benim gibi biyografilere meraklıysanız ilginizi çekebilir.
Yeniden birlikte oluncaya dek hepinize film
dolu günler dilerim…
Grace Kelly'nin filmde yer alan Kızıl Haç Balosundaki fotoğrafı ve Nicole Kidman yorumu
Yine aynı baloda Grimaldilerin fotoğrafı
To Catch a Thief'in (1955) setinden...
To Catch a Thief'in (1955) setinden...
Grace Kelly, Donald Spoto'nun kitabında "Ben bir prensle değil bir erkekle evlendim" diyor.
Filmde hissedilenin aksine, evliliklerindeki iniş çıkışlara rağmen birbirini seven bir çift oldukları bilinen bir gerçek.