02.10.2014
ADALET/ THE EQUALIZER (Yön. Antoine
Fuqua/ 2014)
Önümüzde Kurban Bayramı nedeniyle
bir kaç günlük bir tatil dönemi var. Böyle zamanlarda, eğer şehir dışına, tatil
yörelerine kaçılmadıysa ailece zaman geçirmek için en güzel ortamlardan biri de
sinemaya gitmek olur. Bayram haftasında pek çok izleyiciyi memnun edecek bir
çeşitlilik var salonlarda. Sanıyorum Cem Yılmaz’ın son filmi Pek Yakında’nın bu
dönemde vizyona girmesi tesadüf değil. Film henüz şehrimizde vizyona girmediği
için filmle ilgili tanıtımı önümüzdeki haftaya bırakmak istiyorum. Benim bu
haftaki seçimim yönetmenliğini Antoine Fuqua’nın yaptığı Adalet isimli film
oldu. Fuqua daha çok aksiyon/macera türü filmler çekmiş bir yönetmen. En
bilinen filminin 2004 yapımı Kral Arthur olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Yoğunlaştığı tür anlamında Fuqua yine çizgisini bozmamış ve son filmi Adalet
ile aksiyon/macera türünde hayli abartılı bir yapım ortaya koymuş. Bu abartının
nereden geldiğine değinmeden önce filmin konusuna şöyle bir bakalım.
Bobby McCall bir yapı markette çalışan ve çevresiyle son derece
uyumlu, çalışma arkadaşlarını destekleyen, kendi halinde, orta yaşlı bir
Amerikan vatandaşıdır. Bobby McCall’un iki hobisi vardır. Bunlardan biri
karısının başlayıp bitiremediği ölmeden okunması gereken 100 kitabı tamamlamak,
diğeri ise 7/24 açık olan Bridge Dinner’a gidip kitap okumak. Orada tanışdığı
küçük yaştaki seks işçisi Alina, patronu tarafından dövülüp yoğun bakıma
alınınca sıradan vatandaş Bobby McCall’un gerçek kimliği de yavaş yavaş ortaya
çıkmaya başlar... Filmin daha açılış sekansı ürün yerleştirmeyle başlıyor. Kuruluş
tarihi 1909 yılına kadar dayanmasına karşın ülkemizde bir –iki yıl öncesinde
kitlesel olarak farkına varılan ve kelimenin tam anlamıyla ayağa düşen New
Balance ayakkabılar, filmin açılış sekansında yakın plan çekimde gözümüze
sokuluyor. Daha sonra ülkemizde aşağı
yukarı 2 bin liraya satılan Suunto marka saatle tanışıyoruz. Ürün yerleştirme
yeni bir şey değil elbette. Hatta bazı yazarlar romanlarına da belli ücretler
karşılığı markaları yerleştiriyorlar. Ama daha açılış sekansında bunlarla
karşılaşmak, en azından beni itti. Filmin ilk yarım saatlik bölümü gayet
dingin, karakterleri tanımak, konuyu kavramak üzerine ilerliyor. Sonra Bobby
McCall’un gerçek yüzünü görmeye başlıyoruz.
Orta yaşına rağmen atik, çevik, dövüşgen Bobby McCall
karakterinde Denzel Washington bana göre eğreti durmamış. Zaten Denzel
Washington’un kariyerine baktığımızda çoğunluk bu rollerle karşımıza çıktığını
görüyoruz. Yalnız Bobby McCall adeta bir Rambo. İster istemez bu beni
düşündürdü. Ronald Reagan, döneminin kahramanı Rambo iken Barack Obama’nın
döneminde bir Afro-Amerikalının olağanüstü bir kahraman olarak karşımıza
çıkması bana pek tesadüfmüş gibi gelmedi. Bizim “Bir Türk dünyaya bedeldir”
sözümüzü hatırlatırcasına bir Amerikalı dünyaya bedeldir hatta yetmez tüm
evrene bedeldir dedirtecek bir karakter Bobby McCall. Adeta bir ölüm makinası. Filmde
öne çıkan bir diğer karakter Yeni Zelandalı oyuncu Marton Csokas’ın
canlandırdığı Teddy. Teddy de filmin kötü tarafında yer alan, Rus mafyasının
ölüm makinası. Teddy başta olmak üzere filmdeki tüm karakterlerin aslında
karakter değil de birer tip olduğunu söylemem gerek. Hatta bazıları tamamen
karikatürize edilmişler.
Bana göre filmin hem yaratıcı hem de yabancılaşırsanız en
eğlenceli bölümü yapı marketteki hesaplaşma sekansı. Eğitici ve öğretici olduğunu
bile söyleyebilirim. Mikro dalgadan nasıl bomba yapılır, dikenli telle nasıl
adam asmaca oynanır, matkap nasıl bir silah olur, kapı kolu nasıl bir tedavi
aracına dönüşür; tüm bunların cevabını bu filmde bulmak olanaklı. McCall, öldürdüğü
Ruslardan birinin silahını alsa belki filmin o sekansı 5 dakikada bitecekti ama
elbette bu da filme hizmet etmeyecekti. İşte programın başında sözünü ettiğim
abartı burada yatıyor. Akıl sınırlarını zorlayan pek çok sahne izliyoruz. Tüm
bu aşırılıklara karşın film 2 saat 12 dakikalık süre boyunca kendini izletiyor.
Yani eğer filmde olanlarla uzlaşırsanız filmin süresinin de farkına
varmıyorsunuz.
Kısaca Adalet, aksiyon/macera türünü sevenler için bir şeyler
ifade edebilecek, alışageldiğimiz, ortalama bir Amerikan filmi. Kararı size
bırakıyorum.