15.01.2015
SON UMUT: (Russell Crowe/2015)
2015
yılı tarihimiz açısından önemli. Zira bu yıl Çanakkale Zaferinin yüzüncü yılını
kutlayacak, bu muharebede yaşamını kaybedenleri saygıyla anacağız. Bu konuda
ülke sinemasında henüz bir hareket yokken bir Anzak torunu olan Russell Crowe
ilk yönetmenlik deneyimi olan Water Diviner, bizde verilen adıyla Son Umut’la karşımıza çıktı. Malum Russell
Crowe dünya çapında tanınan, başarılı ve yetenikli bir oyuncu. Üstelik
neredeyse istisnasız oynadığı her filmi yüksek bütçeli Hollywood yapımları. Hal
böyle olunca yönetmen Crowe’dan da benzer bir beklenti içine girmek mümkün
oluyor. Ama karşımızda mütevazı ve samimi bir film var. Gelin şimdi filmin
konusuna değinelim. Ardından da detaylara bakalım.
Joshua Connor ve karısı üç
oğlunu da Çanakkale Muharebesinde kaybetmiştir. Karısı Elizabeth çocuklarının
yokluğuna daha fazla dayanamaz ve yaşamına son verir. Hayatta kimsesi kalmayan
Joshua’nın artık tek amacı oğullarının mezarlarını bulmaktır. Önce İstanbul’a
ulaşır. Çanakkale’ye yasal yollarla gidemeyeceği söylendiğinde vaz geçmez ve
bir balıkçı teknesiyle Gelibolu’ya ulaşır. Acaba binlerce askerin öldüğü bu
topraklarda üç oğlunun mezarlarını bulabilecek midir?... Son Umut’da olayların
başlangıç noktası Avustralya olsa da film meseleye yalnızca bu perspektiften
yaklaşmıyor. Joshua Connor İstanbul’a ayak bastıktan sonra o dönemin
atmosferini, siyasi ve askeri hareketliliği gözlemlemeye başlıyoruz. Bütün
topraklar işgal edilmiş, itilaf devletleri toprakları bölüşme derdinde.
İstanbul’da işgale direniş var. Kuvayi Milliye örgütlenmeye çalışıyor. Ve tüm
bunların ortasında oğullarını ararken bunlara tanıklık eden bir baba var. Ben
yapılan tüm bu gözlemlerin, tarihsel detayların yerli yerinde olduğunu
düşünüyorum. Üstelik de oryantalizme kaçmayan bir gözlem ve aktarma bu. Sadece
filmde zaman zaman görünen semazenleri gereksiz bulduğumu belirtmeliyim. Bunun
böyle ticarileşmesinden pek hoşlanmıyorum. Ama ülkemizin tanıtım filmlerinde de
sık sık yer alıyorsa semazenler, biz kendimiz bir malzemeye dönüştürüyorsak,
yabancıların da kullanmasına söz etmemek gerek. Evet özelde bir Avusturyalının
yol ve keşif öyküsünü izliyoruz ama genelde savaş karşıtı bir söylemi var
filmin.
Joshua Connor, Binbaşı Hasan
ve Çavuş Cemal’i çocuklarının katilleri olarak görürken, 70 bin Türk askerinin
de orada can verdiğini duyduktan sonra algısı değişmeye başlıyor. Oğullarını
ararken kendi ülkesinin görevlilerinin değil de Binbaşı Hasan’ın ona yardımcı
olması değişen algısını güçlendiriyor.
Son Umut filmini ilginç kılan
ögelerden bir diğeri de oyuncuları. Malum daha önce de yabancı filmlerde rol
alan başka oyuncularımız oldu. Ancak, çoğunlukla yan rollerde izledik bu
oyuncuları. Oysa bu filmde Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz tüm akışın içinde yer
alıyorlar. Performansları da oldukça iyi. İki oyuncu da daha önce farklı
nedenlerle yurtdışında tanınmaya başlamıştı. Cem Yılmaz Ferzan Özpetek’in
Şahane Misafir filminde öne çıkmıştı. Yılmaz Erdoğan ise Nuri Bilge Ceylan’ın
yönetip Cannes başta olmak üzere pek çok festivalde yarışıp, ödül alan filmi
Bir Zamanlar Anadolu’da ile kendisini göstermişti. Ancak, bu film biraz daha
farklı. Dağıtım olanaklarının daha fazla olacağı bir filmde başrole yakın
performanslar sergilemek her iki oyuncu açısından da güzel bir fırsat. Bu arada
Salih Kalyon’un küçük de olsa bir rolü var. Ayşe’nin babası olarak izliyoruz onu
filmde. Umut ediyorum ki devamı gelir ve daha fazla oyuncumuzun dünyada tanınma
şansı yakaladığını görürüz.
Filmde kocasını Çanakkale’de
kaybetmiş ama bunu kabullenmeyen Ayşe rolünde izlediğimiz Olga Kurylenko genelde
başarılı bir oyuncu olsa da bence filmde biraz sırıtmış. Bu kültürün içinden
gelmemiş olmasından olsa gerek özellikle beden dili yani duruşu, oturuşu, genel
havası ve tavrı bana ayrıksı geldi. Üstelik Türkçe bilmediği için dublaja
başvurulmuş ki bu da günümüzde filmlerde ciddi yabancılaşmaya yol açıyor. Tıpkı
Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’da olduğu gibi doğal olarak aksanlı hatta çat pat
İngilizce konuşacak bir kadın oyuncumuz yok muydu rol alabilecek merak
ediyorum. Bence filmin en zayıf halkası yüzü perdeye ne kadar yakışsa da Olga
Kurylenko.
Kısaca Son Umut, hem
tarihimizdeki bir zafer ve dramı hassas biçimde ele alan bir film olduğu için
hem de oyuncularımızı Russell Crowe gibi bir oyuncuyla bir arada görmek için
izlenebilecek bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder