TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

EJDERHA DÖVMELİ KIZ / THE GIRL WITH THE DRAGON TATTOO


26.01.2012

EJDERHA DÖVMELİ KIZ / THE GIRL WITH THE DRAGON TATTOO 
(David Fincher/2012)

Bu hafta hem bir uyarlama hem de bir yeniden çevrim olan Ejderha Dövmeli Kız filmini izledim. Aslında kitapla aynı adı taşıyan film 2009 yılında Danimarka, İsveç ortak yapımı olarak Niels Arden Oplev tarafından çekilmiş ve ilgi de görmüştü. Böylece Hollywood’a karşı Kuzey Avrupa’dan popüler bir iş çıkmıştı. Kuşkusuz yeniden çevrim sinemada sık sık karşılaştığımız  durumlardan biri. Ama bu kadar kısa sürede yeniden çevrimin niye gündeme geldiği bu film özelinde tartışılan konulardan biri. Yapılan yorumlardan biri Amerikalı izleyicinin alt yazı okumak istemediği o nedenle de kendi dilinde bu filme ihtiyaç duyduğu yönündeydi. İlk başta kulağa abartılı gibi gelse de gerçekten Hollywood ve İngilizce dünya çapında o kadar egemen ki böyle bir gereksinimin bu nedenden doğmuş olması şaşırtıcı gelmiyor. Sebebi ne olursa olsun, sonuçta Ejderha Dövmeli Kız önemli bir yönetmen olan +David Fincher tarafından bir kez daha çevrildi ve şu an gösterimde. David Fincher’ı Dövüş Kulübü, Seven, Panik Odası, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi gibi filmlerden hatırlayacağınızı umuyorum. Gelin şimdi film hakkında konuşalım.

Larsson’ın kitabı ve filmin ilk çevrimi hakkında fikir sahibi olmayan dinleyicilerimiz için önce kısaca filmin konusu hakkında bilgi verelim. Film İsveçli yazar Stieg Larsson’ın Millenium üçlemesinin ilkinin uyarlaması. Ünlü bir işadamı ile ilgili iddialarını kanıtlayamayınca itibarı zedelenen gazeteci Mikael Blomkvist bir başka ünlü işadamından gelen teklif üzerine işinden ve yaşadığı tatsız olaydan uzaklaşır. İşadamı Henrik Vanger ondan biyografisini yazmasını istemektedir. Ama asıl amacı 40 yıl önce öldüğüne inandığı yeğeni Harriet’in sırrının çözülmesidir. Teklifi kabul eden gazeteci Mikael’in yolu geçmişte kendisini de araştırmış olan, Milton güvenliğin sıradışı elemanı Lisbeth Salander ile kesişir.  Filmde paralel ilerleyen ve zaman zaman kesişen üç olay akışı söz konusu. Gazeteci Mikael Blomkvist’in yaşadıkları ve haklılığını ispat süreci, Harriet’in ve Vanger ailesinin sırlarının çözülme süreci ve Lisbeth Salander’in yaşamı. Bir noktadan sonra bu üç olay birbiriyle eklemleniyor. Bana kalırsa yönetmen David Fincher’a öyküde en cazip gelen nokta Harriet’in gizemi çözülürken ortaya çıkan seri cinayetler olsa gerek.
Alien 3, Seven, Panik Odası gibi peşpeşe ölümlerin yaşandığı filmlerin yönetmeni için bu öykü hayli cazip olsa gerek. Bunun dışında Lisbeth’in yaşamında ciddi anlamda şiddet söz konusu. Ve Lisbeth’in yaşadığı tecavüz ve şiddet ilk filme oranla daha keskin ve sarsıcı bir biçimde verilmiş. Tüm bunlar David Fincher gibi bir yönetmenin neden bu kadar kısa süre sonra bir filmin yeniden çevrimine talip olduğu sorusuna yanıt veriyor kanımca. 155 dakika gibi izleyicinin sınırlarını zorlayacak bir sürenin hızlı ve sorunsuz aktığını söylemeliyim. Film daha açılış sekansıyla, daha çok televizyon filmine benzeyen ilk çevrimi göre, çok daha etkili bir anlatıma sahip olduğunu kanıtlıyor. Fincher’ın İsveç’e dışardan bakan bir yönetmen olarak ilk filmin yönetmeni Oplev’den daha estetik bir İsveç yarattığını söylemeliyim. Filmin müzikleri akıcılığını kolaylaştıran ögelerin başında geliyor. Müzikler filmin ritmine ve atmosferine uyum sağlıyor. Martin’in işkence öncesi Enya’nın huzur dolu şarkısını çalmaya başlaması müziğin filme, karakterlere ve olayların akışına nasıl ayak uydurduğunun kanıtlarından biri.

Filmdeki oyunculuklara baktığımızda ise Daniel Craig’in ilk filmdeki Mikael Blomkvist’I canlandıran Michael Nyqvist’ten daha karizmatik olduğunu söylemeliyim. Buna rağmen Daniel Craig James Bond’a göre filmde daha şaşkın bir kişilik çiziyor. Ben bunu tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Böylece filme adını veren Lisbeth’in yıkılmayan güçlü karakterinin altı çizilmiş oluyor. İlk filmden sonra şansı açılan ve Sherlock Holmes Gölge Oyunları’nda izlediğimiz Noomi Rapace, Lisbeth Salander rolünde de fena değildi. Ama kişisel olarak Rooney Mara’nın daha keskin hatlı, daha vurgulu ve etkili bir Lisbeth Salander yarattığı kanısındayım. Nitekim oyuncu bu filmdeki performansıyla Altın Küre’de en iyi kadın oyuncu ödülüne aday gösterildi. Açıklanan Oscar adaylıklarında da yine aynı performasıyla aday gösterilen kadın oyuncular arasında. Sanırım Rooney Mara’nın bu filmdeki performansının oldukça başarılı olduğunu düşünen yalnızca ben değilim.

Kısaca, Ejderha Dövmeli Kız şiddet yanı ağır basan ve belli bir yaş grubunun altındaki izleyicinin uzak durmasının faydalı olacağı, süresine karşın sürükleyici bir film. Eğer kitabı sevdiyseniz ya da ilk çevrimle karşılaştırma yapmak isterseniz David Fincher’ın elinden çıkan bu film size iyi bir malzeme verecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder