TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

TUTKU GÜNLÜKLERİ / THE RUM DAIRY


05.01.2012

TUTKU GÜNLÜKLERİ / THE RUM DAIRY (Bruce Robinson/2012)

Sinema salonlarında oynayan filmler arasında seçim yaparken pek çok değişken seçimimizi etkiler. Bazen bir filme gitmenize yol açan tarzını sevdiğiniz bir yönetmendir. Örneğin, günümüzde Quentin Tarantino, Martin Scorsese ya da Tim Burton kendi izleyicisini oluşturmuş yönetmenlerdir. Bu isimlerin her yeni filmi izler kitlelerini harekete geçirir. Bazen filme ilişkin set dedikoduları, güçlü promosyon çalışmaları ve filmin fragmanlarından etkilenerek gideriz. Bazen de bir filme geçmişten gelen, daha köklü bir alışkanlıkla oyuncuları için gideriz. Kanımca Johnny Depp de böylesi bir etki gücüne sahip oyunculardan biri. Kuşkusuz  oyuncunun önce Tim Burton filmlerinde boy göstermesi, ardından Karayip Korsanları’nda yarattığı Kaptan Jack Sparrow karakteri onun da hayran kitlesini genişletmesinde etkili oldu. Elbette Johnny Depp’in oyunculuk yeteneğini de teslim etmemiz gerek. Aksi takdirde bu söylediklerim Johnny Depp’i yalnızca bir imge düzeyine indirir ki bu da oyuncuya büyük bir haksızlık olur. İşte bu nedenle sanırım şu an gösterimde olan Tutku Günlükleri izleyiciyi filmin yönetmeni ve aynı zamanda senaryo yazarı olan Bruce Robinson’dan çok, başrol oyuncusu Johnny Depp nedeniyle çekecektir. Gelin şimdi bu filme dair detaylar hakkında konuşalım…

Tutku Günlükleri Amerikalı gazeteci yazar Hunter. S. Thompson’ın aynı adlı romanından uyarlanarak çekilmiş bir film. Üstelik bu filmin çekilmesine ön ayak olan kişi de yapımcılar arasında da yer alan oyuncu Jonny Depp. Romanın özelliği yarı oto biyografik olması. Dolayısıyla, filmi izlerken bir dönemin izlerini yakalamakla kalmıyor, yazar Hunter S. Thompson hakkında da bir fikre sahip oluyorsunuz. Tutku Günlükleri’ni bir dönem filmi olarak tanımlamak olanaklı. 1960’ların başında, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Nixon’ın Kennedy ile yarışa girdiği seçim döneminde, Porto Riko’da geçiyor. Porto Riko’nun özelliği editör Lotterman’ın filmde dillendirdiği gibi, şizofrenik olması. Amerika Birleşik Devletleri’nin yönetiminde olması nedeniyle iki dilli, iki bayraklı, iki milli marşlı bir ülke Porto Riko. Dolayısıyla, ciddi alkol bağımlılığı olan ana karakter Paul Kemp için pek de huzur bulabileceği bir yer değil. Gazetede günlük burç yorumlarını yazmak zorunda kalan ama gerek gazeteci gerekse yazar olarak daha büyük bir potansiyele sahip olan Kemp, zaman içinde ülkeye Amerikalıların verdiği zararın tanığı olmaya başlar. Hatta neredeyse bunun bir parçası olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalır.  Filmin türünü aksiyon macera olarak tanımlamak olanaklı değil. Yalnızca güldürü ya da dram olduğu da söylenemez. Film tüm bu türler arasında dolaşan bir yapıya sahip. Zaman zaman izleyicisini güldürüyor. Zaman zaman meraklandırıyor. Öte yandan senaryoda bazı noktalar biraz havada, dağınık kalıyor. Dürüst olmak gerekirse, geleneksel anlatının bize dayattığı serim, düğüm, çözüm üçlüsü içinde düğüm kısmının zayıf olması nedeniyle bu duygunun egemen olduğunu düşünüyorum.

Filmde oyunculuk anlamında çok öne çıkan, olağanüstü bir performans yok. Yine de kişisel olarak alkolizmin zirvelerinde dolaşan Moburg karakterini canlandıran Giovanni Ribisi’nin oyunculuğunu beğendiğimi söylemeliyim. Belki romanın geçtiği dönemde henüz 20’li yaşlarında olan yazar Thompson’ı neredeyse 50 yaşında olan Johnny Depp’in canlandırması biraz zorlayıcı bir durum olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu karşılaştırmayı yapmak için filmin uyarlandığı kitabın yazarıyla Kemp arasındaki bağı kurmak gerek. Bu bilgiye sahip olmayan bir izleyici için filmde bu açıdan aksayan bir şey yok.   Filmde özellikle genel çekimdeki görüntülerin mekanın da katkısıyla çok hoş olduğunu söylemek isterim. Dekor, kostüm dönemin tüm özelliklerini yansıtıyor. Kanımca Johnny Depp’in neredeyse tüm film boyunca taktığı güneş gözlüğü bir akımın başlamasına yol açabilir. Tutku Günlükleri’nin genel atmosferi, aynı dönemlerde geçmesi nedeniyle olsa gerek, bana ünlü televizyon dizisi Mad Men’i anımsattı. Filmde beni en çok çeken şey ise müzikler oldu. Hem dönemin, hem Porto Riko’nun hem de filmin  ruhuna uygun bir biçimde seçilmiş olan bu müziklerden ötürü Christopher Young’ı kutlamak gerek.

Kısaca bence Tutku Günlükleri değinmeye çalıştığım zayıf yönlerine karşın bir biçimde kendini izleyicisine izleten, sevdiren bir film. 120 dakikalık süresine karşın filmi sıkılmadan izlediğimi belirtmeliyim. Dönem filmlerini seviyorsanız ya da Johnny Depp favori oyuncularınızdan biriyse Tutku Günlükleri’ni severek izleyebileceğinizi düşünüyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder