TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

1 Aralık 2013 Pazar

BAŞKA SÖZE GEREK YOK /ENOUGH SAID

20.11.2013
BAŞKA SÖZE GEREK YOK /ENOUGH SAID
(Nicole Holofcener/2013)

Son bir aydır hayli ses getiren filmler vizyona girdi. Bana göre bu sene Oscar’dan mutlaka ödül alacak olan Yerçekimi gösterime girdi. Ardından Behzat Ç. Ankara Yanıyor müdavimleriyle buluştu. Beren Saat’in göz dolduran performansıyla Benim Dünyam, devam filmi olarak Hükümet Kadın 2 salonlarda yerini aldı. Thor da haftalardır gösterimde. İşte bu yoğunlukta Nicole Holofcener’in ilk sinema filmi yönetmenlik deneyimi Başka Söze Gerek Yok sessiz sakin, tek bir salonda oynamak üzere gösterime girdi şehrimizde. Nicole Holofcener’in yönetmen olarak kariyeri televizyona dayanıyor. Six Feet Under, Sex and the City gibi ses getirmiş yapımlarda yönettiği bölümler var. Başka Söze Gerek Yok düşük bütçeli bağımsız bir yapım. Bana göre filmi en anlamlı kılan yanı ise 19 Haziran’da kaybettiğimiz The Sopranos dizisinin efsanevi oyuncusu James Gandolfini’nin son performanslarından biri olması. Gelin şimdi film hakkında biraz daha detaylı konuşalım.

Eva masözlük yaparak geçimini sağlayan ve kızıyla birlikte yaşamını sürdüren dul bir kadındır. Yaşamı müşterileri, kızı ve yakın arkadaşları Sarah ve Will arasında geçmektedir. Bir davette tanıştığı Albert ve şair Marianne Eva’nın yaşamındaki tüm akışı değiştirecektir... Başka Söze Gerek Yok, dar bir çevreyle sınırlı da olsa kadın erkek ilişkilerine odaklanan bir film ve kadın bir yönetmenin elinden çıktığını bize hatırlatacak nitelikte. Film meseleye daha çok kadın tarafından baksa da kadınları her koşulda haklı gören bir duruşu yok. Hatta kadınların da bazen ne kadar kaba, düşüncesiz ve acımasız olabileceklerini gerçekçi bir bakış açısıyla ortaya koyuyor. Burada oyuncu seçimine hemen dikkati çekmek istiyorum. Filmin başrollerini daha çok televizyon ekranlarından izleyiciyle buluşmuş olan Julia Louis-Dreyfus ve James Gandolfini paylaşıyor. Görsel olarak Julia Louis-Dreyfus ne kadar minyon bir kadın ise James Gandolfini o denli iri yapılı bir erkek ve bu ilişkide incinen, o cüsseyle hiç uyuşmayan yumuşak bakışlara ve yüreğe sahip Gandolfini’nin canlandırdığı Albert oluyor. Filmde bir başka ilginç detay, daha çok kadınların maruz kaldığı, fazla kiloları nedeniyle karşı cinsin beğenisini kazanamama durumu, bu önyargı, filmde tersine dönüyor. Albert kilosu nedeniyle eleştiri alan bir erkek olarak karşımıza çıkıyor. Başka deyişle, film ne tamamen kadından yana ne de erkekten yana bir tavır sergiliyor. İzleyicisine geçen duygu hepimizin zaman zaman kırıcı, ön yargılı olabileceğimiz. Filmin yan plotlarından biri ise ebeveyn çocuk ilişkisi, özellikle de anne kız ilişkisi. Filmin o yanının da izleyicinin içine işlediğini söylemeliyim.

Oyunculuklara gelirsek... James Gandolfini özellikle The Sopranos isimli televizyon dizisiyle kendisine pek çok hayran kazandırdı ve daha çok televizyon aracılığıyla tanınan bir oyuncu oldu. Oysa kariyerinde pek çok sinema filmi de var. Kişisel olarak bunların arasında Brat Pitt ve Julia Roberts’la birlikte oynadığı Meksikalı filminde canlandırdığı eşcinsel karakter en başarılılarından biriydi. Bu filmde de bence karakteri ile uyumlu çok başarılı bir performans sergilemiş. Eva rolünde izlediğimiz Julia Louis-Dreyfus ise neredeyse kariyerinin tamamını televizyon dizileri üzerine kurmuş, sinemayla ilişkisi ise daha çok seslendirmelerle sınırlı kalmış bir oyuncu. Onun da Eva rolünün hakkını verdiğini söyleyebilirim.

Kısaca, Başka Söze Gerek Yok, Amerikan toplumuna özgü bir hikaye anlatıyor olabilir ama ilişkiler ve anne baba olma halini ele alışı bir biçimde karakterlerle bağ kurmamıza yardım ediyor. Hiçbir şey olmasa James Gandolfini gibi bir oyuncuyu son performanslarından birinde izlemek için bile gidilebilir bu filme.









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder