TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

13 Ekim 2014 Pazartesi

PEK YAKINDA

09.10.2014
PEK YAKINDA (Yön. Cem Yılmaz/ 2014)
Geçen haftaki programda Cem Yılmaz’ın son filmi Pek Yakında hakkında yorum yapacağımı söylemiştim. Verilmiş sözden kaçmak olmaz. Elbette bu hafta Pek Yakında’ya gittim. Üzerine konuşacağım bir filmi görmeden önce hakkında yazılmış olan eleştirilere bakmamaya özellikle dikkat ediyorum, etkilenmeden kendi özgün fikrimi yazabileyim diye. Ancak filme dair o kadar çok şey yazılıp çizildi ki ne kadar kaçsam da ben de yazılmış olan şeylere maruz kaldım. Belki de bu yüzden filmden çıktıktan sonra ne hissedeceğim konusunda kararsızlık yaşadım. Gelin sözü çok uzatmadan filmin konusuna bir göz atalım. Sonra da düşüncelerimi sizinle paylaşayım.

Zafer, sinema oyunculuğu için yola koyulmuş ama talihsizlikler sonucu korsan DVD satışı yapan bir çetenin üyesi olmuş genç bir adamdır. Artık bu işi bırakacaktır. Çünkü yaptığı iş nedeniyle karısı boşanma davası açmıştır. Üstelik karısına attığı tokat nedeniyle eve yaklaşma izni de yoktur. Oğlundan ve karısından mahrum kalmak istemeyen Zafer tövbe eder. Ancak, patronu İzzettin son bir iş yapmasını ister. Ona karşı koyamayan Zafer bir açmaza düşer. Hem bu pis işten kurtulması, hem de karısı Arzu’yu ikna etmesi gerekmektedir. Arzu’nun çok istediği oyunculuğa geri dönme hayaline destek olmak Zafer’e bir çıkış yolu gibi görünür... Sanıyorum, Pek Yakında’nın yönetmeni, senaryo yazarı ve başrol oyuncusu Cem Yılmaz’la ilgili hepimizin üzerinde uzlaşacağı nokta, çok zeki bir insan olduğu olacaktır. Naif bir film gibi görünen Pek Yakında’nın içindeki pek çok espri, temeli olan, arka planı araştırılarak yazılmış espriler. Örneğin, Zafer’in figüran olarak görev aldığı filmin Yavuz Turgul imzalı Eşkıya olması tesadüf değil. Çünkü 1996’da hiç beklenmeyen bir gişe başarısı elde eden bu filmden sonra Türk sineması üzerindeki ölü toprağını daha güçlü bir biçimde atmaya başladı ve bugünkü noktaya geldi. Dolayısıyla, Cem Yılmaz, içinde bulunduğu sistemin bu noktaya ulaşmasında önemli bir çıkış olan filme ve yönetmene selam çakarak filmine başlıyor. Bunun yanı sıra filmin tamamı nostaljik duyguları körükleyen, Yeşilçam sineması diye tanımlayabileceğimiz döneme ilişkin ögelerle bezeli. Yeşilçam döneminden kalmış bir yönetmen ve onun senaryosu üzerinden o döneme dair göndermelerle ilerliyor film. Bir taraftan da günümüz medyasına, magazin haberciliğine, halkla ilişkiler kavramına, ajanslara da sözünü söylemekten sakınmıyor. Belki de Cem Yılmaz bizzat tüm bunlar nedeniyle çok sıkıntı yaşamış ya da tüm bunları çok iyi gözlemlemiş biri olduğu için kayıtsız kalamamış var olan sisteme. Filmde alaylıya, okulluya, dublaj sanatçısına, figürana saygıda kusur edilmiyor. Cem Yılmaz ilk filmi Her Şey Çok Güzel Olacak’a da, Eşkıya’ya da, Süt Kardeşler’e de, Hababam Sınıfı’na da selam çakıyor. Hatta oğluna armağan ettiği Bay Tekin oyuncağı üzerinden kıymet bilmezliğimizle yüzleştiriyor bizi. Her şey iyi güzel. Film eğlenceli, naif biçimde ilerliyor. Peki hiç sıkıntısı yok mu filmin? Var elbette. Eğer hatırlarsanız geçen hafta Adalet filminde gözümüze sokulan ürün yerleştirmeden yakınmıştım. Onun çok daha fazlası Pek Yakında’da var. Cem Yılmaz bir sahnede epik bir yaklaşımla izleyiciyi bu duruma yabancılaştırmak istemiş ama, bu espri filmin genelindeki ürün yerleştirme yoğunluğunu affettirmeye yetmiyor. Öte yandan, filmde geçmişe yönelik o kadar gönderme var ki sanki hiçbir şeyi atmaya kıyamamış gibi. İzleyici her sahnede “onu mu söylemeye çalışıyor, bunu mu anlatmak istiyor” sorularıyla boğuşuyor. Bana kalırsa filmin sarkan süresi, senarist Cem Yılmaz’ın bulduğu esprilerin, göndermelerin bir kısmını kesip atamamasından kaynaklanıyor.

Filme dair sık tekrar edilen değerlendirmelerden biri 100. Yılında Türk Sinemasına ithaf edilebilecek, saygı duran bir film olması. Eğer Cem Yılmaz hakikaten filmi böyle bir gayeyle çektiyse pek çokları gibi sinemamızın tek bir dönemine takılıp kaldığını söylemek zorundayım. Kuşkusuz tek bir filmle böyle bir misyonu yerine getirmesini beklemiyorum. Ama sinemamız açısından ne zaman nostaljiden ya da ahde vefadansöz edilse, ilk akla gelen Yeşilçam dönemi oluyor. Bu öylesine bir saplantı ki nerede bir festival ya da sinemaya ilişkin  organizasyon olsa Yeşilçam yıldızlarının boy gösterdiğini görüyoruz. Oysa o dönemden sonra da sinemamıza emek vermiş çok sayıda oyuncu, yönetmen, senaryo yazarı var. Evet Yeşilçam fazlasıyla kendine özgü bir dönem ama şu anda sinemamızın içinde bulunduğu pek çok açmaz o dönemin mirasıdır. Bunu da kabul etmek, bu gerçekle yüzleşmek ve ezberleri biraz daha cesurca kırmak gerek. Tam da burada Pek Yakında'nın Yavuz Turgul'a yalnızca Eşkıya ile değil aynı zamanda Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'yle deselam durduğunu söylemek istiyorum. Pek Yakında'nın pek çok yönüyle bana Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'ni anımsattığını söylemeliyim. 

Pek Yakında’daki oyunculuklara gelirsek... Film saygı duruşunda bulunduğu Yeşilçam döneminin filmlerinde olduğu gibi tipler üzerinden ilerliyor. Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Zafer, yine kendisinin oynadığı bir reklam filmindeki sahte ürün yapan tipin rötuşlanmış hali. Yine Cem Yılmaz’ın canlandırdığı mafya babası Sabri de AROG’un Komutan Logar’ı gibi. Tülin Özen, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ozan Güven, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt filmi sürükleyen performanslar sergiliyorlar. Ancak Zafer Algöz’ü ayrıca başarılı buldum. Zerrin Tekindor’un canlandırdığı Meral karakterinde sinemamızın ilk yıldızı Cahide Sonku’yu gördüğümü söyleyebilirim. İhtişamlı bir yaşamdan alkolizme ve oradan da sokaklarda sonlanan bir yaşama sürüklenen Cahide Sonku, alkolik olmasına karşın kamera karşısında devleşen Meral’de karşılığını bulmuş gibiydi. Seçilen köşk, farklı setlerden toplanmış eski eşyaların dokusu, Mazhar Alanson’un müzikleri filme sıcaklık katmış.

Filmin benim için bir diğer anlamı ise pek çok mezunumuzun bu filmde çalışmış olması. Ben de buradan sadece filmin yapımında, castında değil, kameranın önünde de kendilerini gösteren Canan Odacıl Doğançay’a, Cenk Varcan’a, İrfan Yıldırım’a, Mesut Tasasız’a ve eğer varsa çalışan diğer mezunlarımıza bir selam çakmak isterim. Onların her başarısı bizleri de gururlandırıyor.

Kısacası, Pek Yakında istersek üzerine çok anlam yükleyebileceğimiz ama istersek sadece eğlenerek izleyebileceğimiz sevimli, romantik bir komedi. Eğer beklentiniz her sahnede kahkahalarla gülmekse bu olmayacak. Ama Pek Yakında size 2 saat 20 dakikalık süresi boyunca hoşça vakit geçirtecek.