09.10.2014
PEK YAKINDA (Yön. Cem Yılmaz/
2014)
Geçen haftaki programda Cem Yılmaz’ın son filmi Pek Yakında
hakkında yorum yapacağımı söylemiştim. Verilmiş sözden kaçmak olmaz. Elbette bu
hafta Pek Yakında’ya gittim. Üzerine konuşacağım bir filmi görmeden önce
hakkında yazılmış olan eleştirilere bakmamaya özellikle dikkat ediyorum,
etkilenmeden kendi özgün fikrimi yazabileyim diye. Ancak filme dair o kadar çok
şey yazılıp çizildi ki ne kadar kaçsam da ben de yazılmış olan şeylere maruz
kaldım. Belki de bu yüzden filmden çıktıktan sonra ne hissedeceğim konusunda
kararsızlık yaşadım. Gelin sözü çok uzatmadan filmin konusuna bir göz atalım. Sonra
da düşüncelerimi sizinle paylaşayım.
Zafer, sinema oyunculuğu için yola koyulmuş ama talihsizlikler
sonucu korsan DVD satışı yapan bir çetenin üyesi olmuş genç bir adamdır. Artık
bu işi bırakacaktır. Çünkü yaptığı iş nedeniyle karısı boşanma davası açmıştır.
Üstelik karısına attığı tokat nedeniyle eve yaklaşma izni de yoktur. Oğlundan
ve karısından mahrum kalmak istemeyen Zafer tövbe eder. Ancak, patronu İzzettin
son bir iş yapmasını ister. Ona karşı koyamayan Zafer bir açmaza düşer. Hem bu
pis işten kurtulması, hem de karısı Arzu’yu ikna etmesi gerekmektedir. Arzu’nun
çok istediği oyunculuğa geri dönme hayaline destek olmak Zafer’e bir çıkış yolu
gibi görünür... Sanıyorum, Pek Yakında’nın yönetmeni, senaryo yazarı ve başrol
oyuncusu Cem Yılmaz’la ilgili hepimizin üzerinde uzlaşacağı nokta, çok zeki bir
insan olduğu olacaktır. Naif bir film gibi görünen Pek Yakında’nın içindeki pek
çok espri, temeli olan, arka planı araştırılarak yazılmış espriler. Örneğin,
Zafer’in figüran olarak görev aldığı filmin Yavuz Turgul imzalı Eşkıya olması
tesadüf değil. Çünkü 1996’da hiç beklenmeyen bir gişe başarısı elde eden bu
filmden sonra Türk sineması üzerindeki ölü toprağını daha güçlü bir biçimde
atmaya başladı ve bugünkü noktaya geldi. Dolayısıyla, Cem Yılmaz, içinde
bulunduğu sistemin bu noktaya ulaşmasında önemli bir çıkış olan filme ve
yönetmene selam çakarak filmine başlıyor. Bunun yanı sıra filmin tamamı
nostaljik duyguları körükleyen, Yeşilçam sineması diye tanımlayabileceğimiz
döneme ilişkin ögelerle bezeli. Yeşilçam döneminden kalmış bir yönetmen ve onun
senaryosu üzerinden o döneme dair göndermelerle ilerliyor film. Bir taraftan da
günümüz medyasına, magazin haberciliğine, halkla ilişkiler kavramına, ajanslara
da sözünü söylemekten sakınmıyor. Belki de Cem Yılmaz bizzat tüm bunlar
nedeniyle çok sıkıntı yaşamış ya da tüm bunları çok iyi gözlemlemiş biri olduğu
için kayıtsız kalamamış var olan sisteme. Filmde alaylıya, okulluya, dublaj
sanatçısına, figürana saygıda kusur edilmiyor. Cem Yılmaz ilk filmi Her Şey Çok
Güzel Olacak’a da, Eşkıya’ya da, Süt Kardeşler’e de, Hababam Sınıfı’na da selam
çakıyor. Hatta oğluna armağan ettiği Bay Tekin oyuncağı üzerinden kıymet
bilmezliğimizle yüzleştiriyor bizi. Her şey iyi güzel. Film eğlenceli, naif
biçimde ilerliyor. Peki hiç sıkıntısı yok mu filmin? Var elbette. Eğer
hatırlarsanız geçen hafta Adalet filminde gözümüze sokulan ürün yerleştirmeden
yakınmıştım. Onun çok daha fazlası Pek Yakında’da var. Cem Yılmaz bir sahnede
epik bir yaklaşımla izleyiciyi bu duruma yabancılaştırmak istemiş ama, bu espri
filmin genelindeki ürün yerleştirme yoğunluğunu affettirmeye yetmiyor. Öte
yandan, filmde geçmişe yönelik o kadar gönderme var ki sanki hiçbir şeyi atmaya
kıyamamış gibi. İzleyici her sahnede “onu mu söylemeye çalışıyor, bunu mu
anlatmak istiyor” sorularıyla boğuşuyor. Bana kalırsa filmin sarkan süresi,
senarist Cem Yılmaz’ın bulduğu esprilerin, göndermelerin bir kısmını kesip
atamamasından kaynaklanıyor.
Filme dair sık tekrar edilen değerlendirmelerden biri 100.
Yılında Türk Sinemasına ithaf edilebilecek, saygı duran bir film olması. Eğer
Cem Yılmaz hakikaten filmi böyle bir gayeyle çektiyse pek çokları gibi
sinemamızın tek bir dönemine takılıp kaldığını söylemek zorundayım. Kuşkusuz
tek bir filmle böyle bir misyonu yerine getirmesini beklemiyorum. Ama sinemamız
açısından ne zaman nostaljiden ya da ahde vefadansöz edilse, ilk akla gelen
Yeşilçam dönemi oluyor. Bu öylesine bir saplantı ki nerede bir festival ya da sinemaya
ilişkin organizasyon olsa Yeşilçam yıldızlarının boy gösterdiğini
görüyoruz. Oysa o dönemden sonra da sinemamıza emek vermiş çok sayıda oyuncu,
yönetmen, senaryo yazarı var. Evet Yeşilçam fazlasıyla kendine özgü bir dönem
ama şu anda sinemamızın içinde bulunduğu pek çok açmaz o dönemin mirasıdır.
Bunu da kabul etmek, bu gerçekle yüzleşmek ve ezberleri biraz daha cesurca
kırmak gerek. Tam da burada Pek Yakında'nın Yavuz Turgul'a yalnızca Eşkıya ile değil aynı zamanda Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'yle deselam durduğunu söylemek istiyorum. Pek Yakında'nın pek çok yönüyle bana Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni'ni anımsattığını söylemeliyim.
Pek Yakında’daki oyunculuklara gelirsek... Film saygı duruşunda
bulunduğu Yeşilçam döneminin filmlerinde olduğu gibi tipler üzerinden
ilerliyor. Cem Yılmaz’ın canlandırdığı Zafer, yine kendisinin oynadığı bir
reklam filmindeki sahte ürün yapan tipin rötuşlanmış hali. Yine Cem Yılmaz’ın
canlandırdığı mafya babası Sabri de AROG’un Komutan Logar’ı gibi. Tülin Özen,
Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ozan Güven, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt filmi
sürükleyen performanslar sergiliyorlar. Ancak Zafer Algöz’ü ayrıca başarılı
buldum. Zerrin Tekindor’un canlandırdığı Meral karakterinde sinemamızın ilk
yıldızı Cahide Sonku’yu gördüğümü söyleyebilirim. İhtişamlı bir yaşamdan
alkolizme ve oradan da sokaklarda sonlanan bir yaşama sürüklenen Cahide Sonku,
alkolik olmasına karşın kamera karşısında devleşen Meral’de karşılığını bulmuş
gibiydi. Seçilen köşk, farklı setlerden toplanmış eski eşyaların dokusu, Mazhar
Alanson’un müzikleri filme sıcaklık katmış.
Filmin benim için bir diğer anlamı ise pek çok mezunumuzun bu
filmde çalışmış olması. Ben de buradan sadece filmin yapımında, castında değil,
kameranın önünde de kendilerini gösteren Canan Odacıl Doğançay’a, Cenk
Varcan’a, İrfan Yıldırım’a, Mesut Tasasız’a ve eğer varsa çalışan diğer
mezunlarımıza bir selam çakmak isterim. Onların her başarısı bizleri de
gururlandırıyor.
Kısacası, Pek Yakında istersek üzerine çok anlam
yükleyebileceğimiz ama istersek sadece eğlenerek izleyebileceğimiz sevimli,
romantik bir komedi. Eğer beklentiniz her sahnede kahkahalarla gülmekse bu
olmayacak. Ama Pek Yakında size 2 saat 20 dakikalık süresi boyunca hoşça vakit
geçirtecek.