TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

9 Ekim 2014 Perşembe

ADALET/ THE EQUALIZER

02.10.2014

ADALET/ THE EQUALIZER (Yön. Antoine Fuqua/ 2014)

Önümüzde Kurban Bayramı nedeniyle bir kaç günlük bir tatil dönemi var. Böyle zamanlarda, eğer şehir dışına, tatil yörelerine kaçılmadıysa ailece zaman geçirmek için en güzel ortamlardan biri de sinemaya gitmek olur. Bayram haftasında pek çok izleyiciyi memnun edecek bir çeşitlilik var salonlarda. Sanıyorum Cem Yılmaz’ın son filmi Pek Yakında’nın bu dönemde vizyona girmesi tesadüf değil. Film henüz şehrimizde vizyona girmediği için filmle ilgili tanıtımı önümüzdeki haftaya bırakmak istiyorum. Benim bu haftaki seçimim yönetmenliğini Antoine Fuqua’nın yaptığı Adalet isimli film oldu. Fuqua daha çok aksiyon/macera türü filmler çekmiş bir yönetmen. En bilinen filminin 2004 yapımı Kral Arthur olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Yoğunlaştığı tür anlamında Fuqua yine çizgisini bozmamış ve son filmi Adalet ile aksiyon/macera türünde hayli abartılı bir yapım ortaya koymuş. Bu abartının nereden geldiğine değinmeden önce filmin konusuna şöyle bir bakalım.

Bobby McCall bir yapı markette çalışan ve çevresiyle son derece uyumlu, çalışma arkadaşlarını destekleyen, kendi halinde, orta yaşlı bir Amerikan vatandaşıdır. Bobby McCall’un iki hobisi vardır. Bunlardan biri karısının başlayıp bitiremediği ölmeden okunması gereken 100 kitabı tamamlamak, diğeri ise 7/24 açık olan Bridge Dinner’a gidip kitap okumak. Orada tanışdığı küçük yaştaki seks işçisi Alina, patronu tarafından dövülüp yoğun bakıma alınınca sıradan vatandaş Bobby McCall’un gerçek kimliği de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar... Filmin daha açılış sekansı ürün yerleştirmeyle başlıyor. Kuruluş tarihi 1909 yılına kadar dayanmasına karşın ülkemizde bir –iki yıl öncesinde kitlesel olarak farkına varılan ve kelimenin tam anlamıyla ayağa düşen New Balance ayakkabılar, filmin açılış sekansında yakın plan çekimde gözümüze sokuluyor.  Daha sonra ülkemizde aşağı yukarı 2 bin liraya satılan Suunto marka saatle tanışıyoruz. Ürün yerleştirme yeni bir şey değil elbette. Hatta bazı yazarlar romanlarına da belli ücretler karşılığı markaları yerleştiriyorlar. Ama daha açılış sekansında bunlarla karşılaşmak, en azından beni itti. Filmin ilk yarım saatlik bölümü gayet dingin, karakterleri tanımak, konuyu kavramak üzerine ilerliyor. Sonra Bobby McCall’un gerçek yüzünü görmeye başlıyoruz.

Orta yaşına rağmen atik, çevik, dövüşgen Bobby McCall karakterinde Denzel Washington bana göre eğreti durmamış. Zaten Denzel Washington’un kariyerine baktığımızda çoğunluk bu rollerle karşımıza çıktığını görüyoruz. Yalnız Bobby McCall adeta bir Rambo. İster istemez bu beni düşündürdü. Ronald Reagan, döneminin kahramanı Rambo iken Barack Obama’nın döneminde bir Afro-Amerikalının olağanüstü bir kahraman olarak karşımıza çıkması bana pek tesadüfmüş gibi gelmedi. Bizim “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözümüzü hatırlatırcasına bir Amerikalı dünyaya bedeldir hatta yetmez tüm evrene bedeldir dedirtecek bir karakter Bobby McCall. Adeta bir ölüm makinası. Filmde öne çıkan bir diğer karakter Yeni Zelandalı oyuncu Marton Csokas’ın canlandırdığı Teddy. Teddy de filmin kötü tarafında yer alan, Rus mafyasının ölüm makinası. Teddy başta olmak üzere filmdeki tüm karakterlerin aslında karakter değil de birer tip olduğunu söylemem gerek. Hatta bazıları tamamen karikatürize edilmişler.

Bana göre filmin hem yaratıcı hem de yabancılaşırsanız en eğlenceli bölümü yapı marketteki hesaplaşma sekansı. Eğitici ve öğretici olduğunu bile söyleyebilirim. Mikro dalgadan nasıl bomba yapılır, dikenli telle nasıl adam asmaca oynanır, matkap nasıl bir silah olur, kapı kolu nasıl bir tedavi aracına dönüşür; tüm bunların cevabını bu filmde bulmak olanaklı. McCall, öldürdüğü Ruslardan birinin silahını alsa belki filmin o sekansı 5 dakikada bitecekti ama elbette bu da filme hizmet etmeyecekti. İşte programın başında sözünü ettiğim abartı burada yatıyor. Akıl sınırlarını zorlayan pek çok sahne izliyoruz. Tüm bu aşırılıklara karşın film 2 saat 12 dakikalık süre boyunca kendini izletiyor. Yani eğer filmde olanlarla uzlaşırsanız filmin süresinin de farkına varmıyorsunuz.

Kısaca Adalet, aksiyon/macera türünü sevenler için bir şeyler ifade edebilecek, alışageldiğimiz, ortalama bir Amerikan filmi. Kararı size bırakıyorum.