TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

3 Kasım 2014 Pazartesi

FURY

30.10.2014
FURY (Yön. David Ayer/ 2014)

Neredeyse her sene Hollywood II. Dünya Savaşı ile ilgili bir film üretiyor. Nisan ayında vizyona giren Hazine Avcıları filmi George Clooney imzalıydı ve hem yönetmeni, hem yapımcısı hem de başrol oyuncusu olarak Clooney, II. Dünya Savaşı sırasında Almanların kaçırdığı sanat eserlerinin peşine düşen bir grup gönüllünün hikayesini perdeye aktarmıştı. Bu senenin bir başka II. Dünya Savaşı filmi ise 24 Ekim’de vizyona giren Fury. Filmin yönetmeni ve senaryo yazarı olan David Ayer, aynı zamanda yapımcılar arasında da yer alıyor. Şimdi filmin konusuna bir göz atalım. Sonra da filme dair değerlendirmeleri yapalım.

II. Dünya Savaşının son günlerinde Amerikan ordusu Almanya’da geriye kalan son bir kaç cephede savaşmaktadır. Fury adını verdikleri tanklarıyla cepheden cepheye giden Wardaddy ve arkadaşları, verdikleri bir kayıpla geri dönerler. Ölen tank sürücüsünün yerine, daha önce hiç savaşmamış, tek işi yazmanlık olan genç bir asker atanır. Genç asker Norman’ın katılımıyla birlikte ekibe yeni bir görev verilir. Bu yeni görev hem Norman’ın olgunlaşmasına ve hem de ekibin zorluklarla yüzleşmesine neden olacaktır... David Ayer aksiyon, macera konusunda deneyimli bir yönetmen. Sabotaj, Tehlikeli Takip, Sokağın Kralları yönetmenin Fury öncesinde çektiği filmler arasında yer alıyor. Üstelik senaryo yazarı olarak daha kabarık bir kariyere sahip olan David Ayer’ın Hızlı ve Öfkeli’nin de senaryo yazarı olduğunu söylersem Fury’nin potansiyeli hakkında daha iyi bir fikre sahip olabilirsiniz. Belki de yönetmenin Fury ile yaptığı en büyük değişiklik aksiyonu bir dönem filminin içine yerleştirmek oldu. Film hakikaten izleyicisini 2 saat 14 dakika boyunca diken üstünde tutuyor. Filmde geçen olaylarla birlikte geriliyor, koltuğunuza adeta yapışıyorsunuz. Bu kadar uzun süre içinde izleyiciyi filme böylesine bağlamak gerçekten kolay bir iş değil. Filmin en huzurlu, sakin giden anında bile tekinsiz bir şeylerin varlığını hissediyorsunuz. Dolayısıyla, filmi sürükleyicilik açısından çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Bunun dışında görüntü yönetmeni Roman Vasyanov iyi bir iş çıkarmış. Gerçekten göz dolduran görüntüler, kompozisyonlar dikkat çekiyor. Post-prodüksiyonda ise rahatsız eden, abartıya kaçan en ufak bir dokunuşla karşılaşmıyoruz. Bu da filmin inandırıcılığını artırıyor. Bir dönem filmi olması nedeniyle filmin dekor ve kostümleri de önemli. Bu açıdan da filmin başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Filmde savaş sahneleri nedeniyle pek çok figüran yer alıyor. Ama asıl öykü bir tankın içinde birbirine dayanan 5 asker arasında ilerliyor. Bu 5 askeri canlandıran tüm oyuncular başarılı. Hollywood’un en sevilen ve en çok kazanan oyuncularından biri olan Brad Pitt, Don “Wardaddy” Collier rolünde bulunduğu konumu hak ettiğini bir kez daha kanıtlamış. Michael Pena ve Jon Bernthal de güçlü performanslar sergiliyor. Daha çok tv dizilerinden tanıdığımız Jim Parrack ve Brad William Henke’yi sinema perdesinde görmek güzeldi. Ancak, beni en çok etkileyen iki oyuncu, Bible takma adlı Boyd Swan’ı canlandıran Shia LaBeouf ve genç asker Norman Ellison’ı canlandıran Logan Lerman oldu. Shia LaBeouf’u Nymphomaniac’dan, Logan Lerman’ı ise Nuh: Büyük Tufan filmlerinden hatırlayabilirsiniz.

Söz konusu film bir savaş filmi olduğunda, üstelik bir de Hollywood filmi olduğunda sanırım propaganda da kaçınılmaz bir hal alıyor. Bana göre filmin en göze batan, zayıf noktası bu. Filmde hem Amerika Birleşik Devletlerinin ve hem de Hristiyanlık propagandasının hat safhada yapıldığını söyleyebilirim. Filmi izlerken bu kadarına gerçekten gerek var mıydı diye düşünmekten kendimi alamadım. Tabii, Hollywood için bu vaka-i adiye. Şaşırmıyoruz.

Gerçek yaşamda savaşın yıkıcılığına çok yakından tanık olduğumuz şu günlerde daha barışçıl, daha umut veren film ve anlatılara ihtiyacımız var kuşkusuz. Ama yine de tarihi filmlere, aksiyon ve maceraya meraklıysanız Fury sizler için çok iyi bir seçenek olacaktır. Kim bilir belki filmde savaşın yıkıcılığına bir kez daha tanıklık ettikten sonra barışın yegane çıkar yol olduğunu daha güçlü hissedebiliriz.