TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

29 Ekim 2014 Çarşamba

BALIK

21.10.2014
BALIK (Yön. Derviş Zaim/ 2014)
Derviş Zaim hali hazırda sinemamızın en önemli yönetmenlerinden biri. 1996 yılında senaryosunu gerçek bir karakterden yola çıkarak yazıp yönettiği Tabutta Rövaşata, sinema tarihimizde yer alacak nitelikte bir film. Bu filmin ardından Susurluk skandalına gönderme yaptığı Filler ve Çimen’i, onun ardından da Kıbrıs sorununa değindiği Çamur’u yazıp yönetti. Bu filmlerin ardından, Cenneti Beklerken, Nokta ve Gölgeler ve Suretler’den oluşan üçlemesi geldi. Daha sonra Derviş Zaim yeni bir üçlemeye başladı. O güne dek daha çok politik yönleri olan filmler çeken yönetmen üsluben farklı bir yönelime giderek, doğa-insan ilişkisine odaklandığı, dokü-drama türünde Devir’i çekti. Geçen hafta Başka Sinema kapsamında vizyona giren son filmi Balık’sa Altın Koza’da Derviş Zaim’e en iyi senaryo ödülünü getirdi. Film dokü-drama türünde olmasa da yönetmen yine doğa-insan ilişkisi üzerine odaklanmış. Şimdi, filmin konusuna kısaca değindikten sonra detaylar üzerinde duralım.

Kaya ve Filiz Bursa’nın Gölyazı ilçesinde kızları Deniz’le birlikte yaşayan dar gelirli bir ailedir. Kaya Uluabat Gölünde balıkçılık yaparak ailenin geçimini sağlamaktadır. Ancak kızları Deniz’in konuşamama gibi bir sorunu vardır. Geçmişte aynı sorunu dedesinin yedirdiği bir balık sayesinde atlattığına inanan anne Filiz’in aksine Kaya, pozitif bilimden yanadır ve kızını götürdüğü doktorların, onların tedavilerinin, sonuç almalarını sağlayacağına inanır. Ne var ki, bir taraftan borçlar, alacaklılar, bir taraftan Deniz’in tedavi masrafları Kaya’yı göle ihanet noktasına götürür. Zehirle öldürüp, yakaladığı balıklar en sonunda onun ailesine de zarar verir... Derviş Zaim, Balık filmiyle çağımızın en temel sorunlarından birine eğiliyor. Bu sorunu genel hatlarıyla çevre kirliliği olarak tanımlamak olanaklı ama bu filmin özelinde meseleyi su kaynaklarının katledilmesine indirgemek mümkün. Çevresinde yaşayan insanları besleyen göl, kendisine ihanet edenlerden, yine kendi silahlarıyla intikamını alıyor. Bir taraftan iyileştirici, şifacı yanını görüyoruz gölün, diğer taraftan insandan kaynaklanan nedenlerle acımasız yanını. Senaryoda pek çok şey incelikle düşünülmüş. Filmin çekim mekanı olan Gölyazı ilçesi son derece sinematografik görüntülerin çekilmesine olanak tanımış. Daracık bir yolla ana karaya bağlanan bir yarım ada Gölyazı. Bu yanıyla bile üzerine anlam üretmemize izin veren bir mekan.

Olayların bir denizde, akarsuda değil de, durgun, kaçacak yeri olmayan bir su kaynağında, gölde geçiyor olması da çaresizlik duygusunu pekiştiriyor. Ana karakterlerin isimlerini de belli ki tesadüfi olarak vermemiş Derviş Zaim. Her birinin adı hem doğayla ilişkili hem de karakterleriyle, yaşadıklarıyla uyumlu. Kaya, değişmez, sağlam ama inatçı mizacıyla ismine yaraşır bir karakter. Filiz, spiritüel inanışlarıyla, göle saygısıyla umudu hatırlatıyor. Şifayı suda bulan Deniz’in adının da umut verici olduğunu düşünüyorum. Zaten Derviş Zaim, hemen her filminde toplumsal sorunlara değinse de umuttan asla vazgeçmez. Nitekim filmde, Kaya’nın dönüşümü, gölün yalnızca Filiz’e verdiği balığın üniversitede çoğaltılması yani pozitif bilimle, doğaya saygının, spiritüelizmin buluşması da yine umut veren mesajlar. Bu yönüyle Derviş Zaim’in karamsar bir yönetmen olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan, Balık filmi, şifanın doğadan gelmesi temasıyla, bana yönetmenin ilk filmlerinden Çamur’u anımsattı. Her ne kadar o filmde Kıbrıs sorununa ağırlık verse de sesini kaybeden askerin şifayı belli bir bölgedeki çamurda araması, Filiz’in kızını iyileştirmek için türü bilinmeyen bir balığı yedirmesiyle benzerlik gösteriyor. Kısaca, sinemamızın auteur yönetmenlerinden biri olarak kabul edebileceğimiz Derviş Zaim kendine özgü hassasiyetlerini yinelemiş Balık’ta. Filmde aksayan bazı yönler de yok değil. İncelikle düşündüğü yönlerine karşın, senaryoda havada kalan bazı noktalar var örneğin. Filmin ilk yarısı ileri dönüşlerle ilerliyor. İzleyici meseleyi kavrayana kadar film biraz sarkıyor. Ana karakterler dışında, diğer oyuncularla ilgili oyuncu yönetiminde de bazı sorunlar var. Ama bu aksaklıklar filmin bütününe çok zarar vermiyor.

Filmde oyunculuğa gelirsek. Sanem Çelik oldukça uzun bir aradan sonra geri döndüğü sinema oyunculuğunda Filiz karakteriyle başarılı bir performans sergilemiş. Ondaki o soğuk, şehirli havayı bu performansında görmüyoruz. Bülent İnal, zaman zaman abartsa da bu rol için geliştirdiği yürüme biçimiyle, konuşma üslubuyla balıkçı Kaya’ya can vermiş. Deniz rolündeki Myraslava Kostyeva Akay da oldukça başarılı. Filmde zaman zaman özel efektlere başvurulmuş. Bunların da çok göze batmadığını ve oldukça ekonomik bir biçimde kullanıldığını söyleyebilirim.

Kısaca, Derviş Zaim’in doğa-insan üçlemesinin ikinci filmi olan Balık, yönetmenin diğer filmlerini izlemiş olanları ve çevre kirliliği konusunda hassasiyetleri olanları tatmin edecek, salonlarda görmeye pek alışkın olmadığımız bir festival filmi. Meraklısının izlemesi gerektiğini düşünüyorum.