21.04.2011
SUCKER PUNCH / SUCKER PUNCH (Yön. Zach Synder 2011)
Hızla gelişimini
sürdürmekte olan ve bize neredeyse hergün bir yenilik sunan bilgisayar
teknolojisi ve internet ile sinema arasında grift bir ilişki var. Yasal olan ve
kimi zaman da yasal olmayan yollarla sinema filmlerinin internet üzerinden
çoğaltımı ve dağıtımı, bazı sitelerde filmlerin ücretsiz, şifresiz, online
olarak izlenebiliyor olması kanımca film endüstrisindekileri de bilgisayar ve
internet teknolojisinin sunamadıkları olanakları araştırmaya zorlamakta. Bana
göre 3D teknolojisinin bu denli hızlı biçimde yaygınlaşmasının arkasında yatan
nedenlerden biri de bu. Öne çıkan bir başka nitelik ise izleyiciyi koltuğuna
mıhlayacak efektler. Ama bana göre sinemada sık tekrarlayan başka bir şey var o
da bilgisayar oyunlarının yapısının film anlatısına yedirilmesi. Böylece evin
konforuna ya da ucuzluğuna kapılarak internet üzerinden ya da bilgisayarda film
izleyen izleyiciyi sinema salonlarına çekmenin başka bir yolu yaratılmış oldu.
İşte bunun son örneklerinden biri
yönetmenliğini Zack Synder’ın yaptığı Sucker Punch. Yönetmen Synder’ı
kültleşmiş zombi filmi Ölülerin Şafağı, 300 Spartalı, Watchmen ve Baykuş
Krallığı Efsanesi filmlerinden hatırlayacağınızı umuyorum. Yönetmenin filmografisine
baktığımız zaman çizgi roman uyarlamalarının ve efektlere dayalı filmlerin öne
çıktığını görüyoruz. Sucker Punch’ta da kural değişmemiş. Her ne kadar bir
çizgi roman uyarlaması olmasa da, Sucker Punch anime ve manga karakterlerini
çağrıştıran bir grup genç kadının başından geçen olaylara dayanıyor. Bu da
filme yine çizgi roman tadı veriyor. Buna efekt bombardımanını da eklediğinizde
ortaya popüler deyişle görsel bir şölen çıkıyor. Peki bir filmde bunların
olması yeterli midir? Kuşkusuz tartışılabilecek bir konu bu. Beklentisi bu
doğrultuda olan izleyici için bir sorun olmayabilir. Ama ne yazık ki bu her
zaman işleyen bir formül değil. Bu konuya odaklanmadan önce kısaca filmin öyküsüne değinelim.
Annesi öldükten sonra üvey babası tarafından taciz edilen
genç bir kadın aynı akıbetten kız kardeşini kurtarmaya çalışırken yanlışlıkla
kardeşini vurur ve üvey babası tarafından tımarhaneye konur. Yaşadığı bu
travmadan kaçmak isteyen genç kadın zihninde kendisi gibi oraya konulmuş genç
kadınlarla birlikte bir kaçış planını oluşturur ve uygulamaya koyar. Her bir aşamada Babydoll ve
arkadaşları bir fantezi dünyasına gider ve kurtuluş planları doğrultusunda
amansız bir savaş verirler. Filmde görsel anlamda öne çıkan şey karanlık bir
atmosfer ve bu atmosfer içinde anime karakterleri gibi giyinmiş bir grup genç
ve güzel kadın. Kuşkusuz bu kadınların giydikleri topuklu ayakkabılara,
minilere, dekoltelere aldırış etmeden canavar ve robotlarla verdikleri mücadele
erkek fantezisinin bariz bir uzantısı. Bu konuda yönetmen Zack Synder hiç
tutumlu bir yol izlememiş. Bu konuda herşeyi abartmış.
Filmin en büyük sorunu dış sesle verilen bir kaç
felsefi cümle dışında temel bir meselesi olup da bunu izleyicisine
aktaramaması, takip edilebilir bir öyküyü anlatmaması. Filmi yalnızca bir video
klip ya da bilgisayar oyunu gibi algılarsak sorun yok. Ama filmin başını,
sonunu sorgulamaya başladığınızda işler biraz karışıyor. Babydoll her fantezi
dünyasına gidişinde farklı bir atmosfer doğuyor. Arkadaşlarıyla birlikte kimi
zaman 2. Dünya Savaşı’nın Nazileriyle dövüşüp, zeplin patlatıyorlar kimi zaman
Japon tapınaklarında anormal büyüklükteki Japon savaşçılarla mücadele ediyorlar
ya da canlarına kast eden robotları yok etmeye çalışıyorlar. Bu düşmanlar
içinde en aşina olduğumuz Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde yer alan Orklar.
Yönetmen Synder Orkları olduğu gibi kopyalamakta hiç bir sakınca görmemiş.
Filmin içinde belli bir zaman mefhumu yok. Dönem olarak 1950’ler Amerikası gibi
görünmekle birlikte, özellikle fantezi dünyasında zaman kaymaları yaşanıyor.
Ama zaten bu tarz bir filmde bu da beklenmedik bir şey değil. Filmde belki de
beni en çok etkileyen müzikler oldu. Björk’ten Queen’e, Eurotymix’e kadar pek çok iyi şarkıcı ve grubun
müzikleri, coverlerı filme ruh katıyor. Zaten tamamen görselliğe dayalı olan
filmi biraz daha izlenir kılıyor.
Kısaca, Sucker Punch’ın yönetmeni Zach Synder efektler
ve görsellik konusundaki becerisinin iyice olgunlaştığını bu filmde bir kez
daha kanıtlıyor. Ama ortada sağlam bir senaryo ne yazık ki yok. Dolayısıyla,
eğer sinemanın yalnızca seyirlik olduğunu düşünüyor ya da böyle bir deneyim
arıyorsanız, aksiyon dolu iki saat geçirmek istiyorsanız, uzun metrajlı bir
video klip ya da dev görüntülerin eşlik ettiği bir bilgisayar oyunu olmaya bir
film olmaktan daha yakın olan Sucker Punch’ı izleyebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder