17.01.2013
ANNA KARENİNA / ANNA KARENINA
(Joe Wright 2013)
Bu hafta sizlere tanıtmak
istediğim film hakkında biraz tereddütlüyüm. Dürüst olmam gerekirse iki seçenek
arasında, yani Anna Karenina ve Umut Işığım arasında gidip geldim ve her iki
filmin de önümüzdeki hafta oynamama olasılığına karşın, risk alarak bu filmler
arasından Anna Karenina’ya bir şans vermek istedim. Umut ediyorum ki
haftalardır tek bir salonda oynamakta olan bu film, en azından bir hafta daha
şehrimizde vizyonda kalır ve siz de programdan sonra gitmeye karar verirseniz
filmi izleme şansını yakalarsınız. Bildiğiniz üzere Anna Karenina Tolstoy’un en
ünlü ve ölümsüz eserlerinden biri ve
yine bildiğiniz üzere pek çok kez sinemaya uyarlandı. En ünlü ve kimilerine
göre en başarılı uyarlamalardan biri de 1935 yılında Clarance Brown tarafından
yönetilmiş olan ve Anna Karenina’nın Greta Garbo tarafından canlandırıldığı
versiyonu. Vizyonda olan Anna Karenina ise daha önce Kefaret ve Aşk ve Gurur
filmlerinden tanıdığımız Joe Wright tarafından yönetilmiş. Başrolü ise ünlü
İngiliz oyuncu Keira Knightly canlandırıyor. Gelin şimdi film hakkında
konuşalım.
Malum klasik eserler artık pek ilgi çekmiyor. O nedenle
Tolstoy’un eseri Anna Karenina’nın konusu hakkında kısa bir bilgi vermek iyi
olabilir. Anna Karenina Rus siyasetinin önemli figürlerinden biri olan Alexei
Karenin sayesinde Saint Petersburg sosyetesinin en tanınmış ve en güzel
üyelerinden biri olarak yaşamını sürdürmektedir. Ağabeyinin evin dadısıyla
yaptığı çapkınlık nedeniyle evliliğinin sarsılması üzerine Anna onları
barıştırmak için Moskova’ya doğru yola çıkar. Yolda tanıştığı Kontes
Vronsky’nin, onu tren garında bekleyen oğluyla karşılaştığında Anna
Karenina’nın hayatını alt üst edecek süreç de başlamış olur... Bazı filmler öyküleriyle, bazı filmler oyuncularıyla, bazıları
teknik gösterişiyle kendini öne çıkarır. Hepsi bir seçimin sonucudur ve nitelik
anlamında tartışmalı olsa da her türlü filmin bir izleyicisi mutlaka vardır. Yönetmen
Joe Wright bu noktada bir tercih yapmış. Tolstoy’un eseri onlarca yıldır,
defalarca kez uyarlandığı için kendi filminde uyarlama adına farklı bir yol
izlemiş. Filmde öyküden çok filmin biçemi öne çıkıyor. Kuşkusuz filmin temel
olay örgüsü orijinal romana dayanıyor ama öykünün aktarılış biçimi klasik bir
anlatı yapısında değil. Film tiyatro sahnesinde geçiyormuş izlenimi veriyor.
Yönetmen açıkça böyle düşünmemizi istiyor. Filmin her sahnesi bizi filme uzaklaştıran
bir yabancılaştırıcı öge içeriyor. Her an, izlediğimizin bir film olduğunu
duyumsuyoruz. Sahneler arası geçişler tamamen mekanik yollarla yapılmış. Göze
batan, teknolojik olarak yapaylık hissi veren tek bir efekt dahi yok. En
azından ben yakalayamadım. Bu açıdan yönetmenin post prodüksiyon harikası
filmlere meydan okuduğunu söyleyebiliriz. Ama mekanik olarak filmin bir yapıntı
olduğu defalarca gözümüze sokuluyor. Bir başka deyişle Anna Karenina tam bir
tasarım harikası. Bütün o mizansen, koreografi akışı için çok belli ki çekim
öncesi masa başında uzun süre çalışılmış, defalarca prova alınmış. Şahsen
filmin bu kadar biçime dayalı olmasını da sinema tarihinde derin iz bırakmış
Rus biçimcilerine çağdaş bir gönderme olarak değerlendirdim. Film dekor ve kostüm
anlamında da bana göre çok başarılı. Kısaca Anna Karenina’nın biçeme dayalı
özelliklerini çok beğendiğimi söylemeliyim.
Oyunculuk açısından filmi değerlendirecek olursak Keira Knightly ve Jude Law’ın Anna Karenina ve
Alexei Karenin rollerinin hakkını verdiğini söyleyebilirim. Anna’nın ağabeyini
canlandıran Matthew MacFadyen’i de çok başarılı buldum. Anna’nın sevgilisi
Vronsky’i oynayan Aaron Taylor Johnson ise bana göre o tutkuyu vermekte biraz
zayıf kalıyor. Ama genel olarak filmde oyunculuğu başarılı bulduğumu, filmin o
baş döndüren akışına, yapıntı, biçimci tavrına oyuncuların başarıyla ayak
uydurduğunu söylemem gerek.
Çok fazla söze gerek yok. Eğer gerçekten farklı bir film
izlemek istiyorsanız Anna Karenina çok doğru bir seçim olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder