10.04.2014
NUH:BÜYÜK TUFAN/NOAH (Yön. Darren
Aronofsky/ 2014)
Çoğu zaman bir senaryo tamamen
özgün bir hikayeden yola çıkılarak yazılmaz. O senaryoya esin kaynağı olan ya
da birebir kaynak oluşturan başka
metinlerden yararlanılır. Bazen daha önce çekilmiş bir film, bazen bir edebi
eser bir senaryoya kaynak oluşturabilir. Mitolojik öyküler de sık sık sinemaya
malzeme oluşturur. Örneğin, Siyah Orfe, N’erdesin Be Birader? gibi filmler
Yunan mitolojisindeki öykülerden yola çıkılarak çekilmiş filmlere
verebileceğimiz örnekler arasında yer alıyor. Semavi dinlerde anlatılan
olayların filme çekilmesi ise pek sık rastladığımız bir durum değil ama yine de
örnekleri var. Ülkemizde özellikle Ramazan ayında televizyon kanallarında
defaatle dönen Çağrı filmi bu durumun en iyi örneklerinden biri. İşte, geçen
hafta vizyona giren, yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Darren Aronofsky’nin
üstlendiği Nuh: Büyük Tufan, Semavi dinlerin hepsinde yer alan tufanı konu
ediniyor. Darren Aronofsky, Bir Rüya İçin Ağıt, Dövüşçü, Siyah Kuğu gibi ses
getirmiş, başarılı işlere imza atmış bir yönetmen. Hal böyle olunca, filme dair
beklenti de yüksek oluyor.
Filmin konusu kutsal metinle uyumlu. İnsanoğlu zalimleşmiş ve
yoldan çıkmıştır. Bu nedenle Yaratan onları yeryüzünden büyük bir tufanla yok
ederek cezalandırmaya karar vermiştir. Bu durumu rüyasında gören Nuh, insanlar
dışında masum olan her varlığı taşıyacak bir gemi inşa etmeye başlar. Nuh’un
etrafında olup biten mucizelere tanık olan insanlar da o gemiye binmek isterler
ama onlar için kurtuluş yoktur... Söz konusu kutsal bir metin olduğu için
yönetmen pek çok konuda saygılı bir tutum izlemiş. Kutsal metinlerdeki Adem ve
Havva’nın cennetten kovuluşlarını ve takip eden olayları son derece sembolik
bir biçimde, inancı ne olursa olsun izleyiciyi rahatsız etmeyecek bir yolla
aktarmış. Tabii söz konusu insanlığın yeryüzünden yok oluşu olduğu için filmde karamsar
bir atmosfer egemen. Yönetmen bunu görsel olarak da başarıyla vermiş. Filmde
egemen olan, ışık, aydınlatma ve renkler bu atmosferi destekliyor. Kostümler ve
özellikle kadın oyuncuların görünümlerinin de son derece sade ve doğal olması
da dikkat çekiyor. Tüm bu nitelikleriyle filmin hayli özenli olduğunu
söylemeliyim.
Kutsal metinde yer alan mucizeler, olağanüstü varlıklar ve
mekanlar görsel efektler yardımıyla başarıyla kotarılmış. Ancak itiraf
etmeliyim ki Cennetten kovulup yeryüzüne atılan ve burada taştan devlere
dönüşen melekler bana fantastik bir film izliyormuşum duygusunu verdi. Ve hatta
bu varlıklar bana Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde yer alan ağaç adamları
anımsattı. Bu nedenle zaman zaman filme ve ele aldığı metne yabancılaştığımı
itiraf etmeliyim.
Filmin oyuncu kadrosunda deneyimli ve başarılı isimler yer
alıyor. Nuh’u canlandıran Russel Crowe’un iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.
Özellikle İla’nın hamile olduğunu öğrendiğinde Nuh’un Yaratan’a sadakati
nedeniyle içine düştüğü açmazı duygu olarak başarıyla aktardığını düşünüyorum.
Benzer biçimde Nuh’un karısını canlandıran Jennifer Connelly de başarılı bir
oyunculuk sergilemiş. Perdede çok doğal durduğunu düşünüyorum. İla rolünde
izlediğimiz Emma Watson’ın Harry Potter geride bıraktığı ve oyunculuk anlamında
önünde uzun bir yol olduğu bu filmdeki performansıyla bir kez daha anlaşılıyor.
Anthony Hopkins Nuh’un büyükbabası rolüyle, Ray Winstone ise zalim ve hırslı
kral Tubai-cain rolünde başarılılar.
Bütün bu iyi niteliklerine karşın filmin izleyici ile bağ
kurmakta zorlandığını düşünüyorum. Ben filmi kalabalık diyebileceğim bir
izleyici grubuyla izledim. Çevremde duyduğum en temel eleştiri filmin saçma olduğuydu.
Bana göre bu kadar iyi bilinen bir kutsal metin olması nedeniyle bu sıkıntı
yaşandı. Çünkü izleyen herkes kendi dağarcığındaki metinle ve kendi yarattığı imgelerle
filmin metnini ve görselliğini karşılaştırdı. Bu da bazı noktalarda filmden
uzaklaşmaya neden oldu.
Kısaca, 2 saat 18 dakikalık süreyi biraz uzun bulsam da Nuh:
Büyük Tufan filminin izlenebilir bir film olduğunu düşünüyorum. Tabii
beklentinizi çok yüksek tutmamak koşuluyla...