06.01.2016
HATEFULL EIGHT (Quentin Tarantino /2016)
Quentin Tarantino Amerikan sinemasının en önemli
isimlerinden biri. 1992’de Rezervuar Köpekleri’yle ilk çıkışını yapan
yönetmenin, 1994’te yönettiği Ucuz Roman, Amerikan sinemasının ilk bağımsız
filmi olarak tanımlanıyor. Bunun yanı sıra Tarantino kendine has üslubuyla,
şiddeti pornografik bir yoğunlukla filmlerine yerleştirmesiyle adından söz
ettiren bir yönetmen. Jackie Brown, Kill Bill Serisi, Günah Şehri, Soysuzlar
Çetesi derken son iki filminde Western türüne odaklandı. 2012’de yönettiği
Zincirsiz’den sonra şimdi de karşımıza sinemalarımızda orijinal adıyla oynayan The
Hateful Eight ile çıkıyor. Önce filmin konusuna değinelim ardından da detaylara
bakalım.
Amerika Birleşik
Devletlerinde Kuzey Güney Savaşı cephede sona ermiştir ama hala izleri
sürmektedir. Ödül avcıları ise her yerde kol gezmektedir. Cellat John Ruth da
bunlardan biridir. Yanında, başına 10 bin dolar ödül konmuş olan Daisy Domergue
ile Red Rock kasabasına doğru yol almaktadır. Yolda mahsur kalan ve vaktiyle
yüzbaşı olan Marquis Warren ve daha sonra da Red Rock’ın yeni şerifi olduğunu
iddia eden isyancı bir ailenin ferdi olan Chris Mannix de onlara katılır.
Arkalarından onları takip eden kar fırtınasından kurtulmak için Minnie’nin
dükkanına sığınırlar. Ama yağmurdan kaçarken doluya tutulmak hesabı, kar
fırtınasından kaçarken bir cehennemin ortasında kapana sıkışırlar. Acaba Cellat
John Ruth Daisy’i Red Rock’a götürüp, asılmasını izleyebilecek midir? Zincirsiz’de
olduğu gibi The Hateful Eight de bir yol hikayesi. Zaten bana göre Western’in
özünde yol mutlaka var. Ana karakterler bir yolculuğa çıkmasa bile yoldan gelen biri huzuru kaçıran ya da
düzeni bir biçimde bozan kişi olarak anlatıya eklenir. Bu filmde de Minnie’nin
mekanına gelen yolcular bu yol temasının aktörleri ama film bu potansiyele
rağmen neredeyse bir tiyatro sahnesinde olayları izliyormuşuz duygusunu
veriyor. Minnie’nin tek göz dükkanında birbirinden çok da hoşlanmayan ve
çıkarları çatışan karakterler zaman zaman gergin, çoğu zaman eğlenceli bir
atmosferde çatışıyorlar. Epizotlara ayrılan film o tiyatro havasını daha da
pekiştiriyor. Hatta filmde bir sekansta Yüzbaşı Marquis Warren’ın olayları
çözüş biçimi, analizi Agatha Christie romanlarının ünlü karakteri Herqule
Poirot’u anımsattı bana. Ancak iyi bir yönetmen olarak Quintin Tarantino pek
çoğu için handikap olabilecek bu mekan kısıtlılığının üstesinden başarıyla
gelmiş. Öncelikle mekan iyi tasarlanmış. Ahşap yapının tavanından içeriye sızan
kar taneleri, kap kacak, soba, şömine, yatak, koltuklar, masa, hepsi
yaşanmışlık duygusu verecek biçimde tasarlanmış. Filmdeki kar fırtınası sözde değil. Dikkat
edin çoğu filmde soğukta karakterlerin ağzından buğu çıktığını görmezsiniz.
Kurmaca, oyun olduğunu hissedersiniz. Ama bu filmde soğuk, perdeden geçip
iliklerinize kadar işliyor. O zorlu hava koşulunun gerçek olduğunu
anlıyorsunuz. Filmin çok büyük kısmına yayılan tek mekan ve az sayıda karaktere
karşın film 2 saat 48 dakika boyunca kendini izlettiriyor. Hatta zaman zaman konuşmalarla
birlikte sağa sola çevrinen kameranın yardımıyla izleyici olarak oradaymışsınız
hissini veriyor size. Elbette, bir Tarantino filminin alameti farikalarından
biri de şiddetin pornografisini yapması. Bu konuda izleyiciyi hüsrana
uğratmıyor Tarantino. Kaba şiddet görüntüleri eksik olmuyor ve tüm bunların
ortasındaki karakter Daisy Domergue. Şiddetin uygulayıcısı ve nedeni olarak
asılmaya götürülen kadın karakter fikri pek çok kişiyi rahatsız etmiş olabilir.
Ama Daisy’nin yerinde bir erkek de olsa akış değişmeyecekti. Öte yandan,
Tarantino yıkıcı, korkutucu şiddet uygulayan kadın karakterleri hemen her
filminde merkeze yerleştiriyor. Tutsak da olsa Daisy potansiyeli, dayanıklılığı
ve sinsiliği ile korkutucu bir kadın karakter. Yani Tarantino kuralını
bozmamış.
Filmdeki
oyunculuklara gelirsek... Daisy rolünde izlediğimiz Jennifer Jason Leigh
olağanüstü bir performans sergiliyor. Onu Samuel Lee Jackson ve Kurt Russell
izliyor. Chris Mannix rolünde izlediğimiz Walton Goggins’i de çok beğendiğimi
söylemeliyim.
Kısaca zaten eğer
Tarantino hayranıysanız The Hateful Eight’i sakın kaçırmayın. Size yine tat
vereceğine inanıyorum. Ama daha önce hiç Quintin Tarantino filmi
izlemediyseniz, süresi ve ağırlıklı olarak tek mekan kısıtlılığı nedeniyle başlamak
için bu iyi bir seçenek olmayabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder