TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

AMELIA / AMELIA


17.05.2010
AMELIA / AMELIA (Yön. Mira Nair, 2009)

Son günlerde sinema salonlarında daha sık biyografik filmlerle karşılaşıyoruz. Hatırlayacaksınız, önceki programda İngiltere kraliçesi I. Victoria’nın gençlik dönemini anlatan Genç Victoria hakkında konuşmuştuk sizlerle. Bu hafta da vizyona başka bir biyografik film girdi: Amelia. Amelia, 1928-1937 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde çok önemli bir figür, ulusal bir sembol olmayı başarmış, Atlantik’i tek başına geçerek tarih yazmış ilk kadın pilotu konu almakta. Filmin yönetmeni Mira Nair.  Mira Nair’i  ülkemizde de çok sevilen Muson Düğünü filminden hatırlayacağınızı düşünüyorum.

Filme ilişkin konuşulacaklara gelince… Biraz önce de söylediğim gibi Amelia Earhart Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük buhran döneminde, toplumun içini ısıtan, umut veren ulusal kahramanlarından biri olmayı başarmış bir kadın pilot. Genç yaşlarından itibaren uçmakta olan Earhart, Atlantik’i  ilk kez kadın yolcu sıfatıyla geçer. O dönem için olağanüstü bir başarı ve bir kadın için çok cesur bir girişim olsa da, Earhart’ın kendi deyişiyle o uçuşta sadece bir bagajdır ve bu onu asla tatmin edecek bir yolculuk olmamıştır. Atlantik’i geçmeyi başaran ilk kadın yolcu ünvanıyla adını duyuran Earhart pilot olarak Atlantik’i geçmek üzere hazırlıklarını yapar ve başarılı olur. Bir sonraki hedefi ise Dünya turu yapan ilk kadın pilot olmaktır. Ne yazık ki bu girişim başarıyla sonuçlanamayacaktır. Kuşkusuz halihazırda bilinen bir yaşam öyküsünü cazip ve izlenir kılmak her zaman mümkün olmayabilir. Filmde dış ses olarak Amelia Earhart’ın günlüklerinden, anılarından yapılan alıntıların hoş olmakla birlikte, filmin akışına çok fazla şey kattığını söyleyemeyeceğim. Bir film olarak izleyicisini memnun edebilecek nitelikteki Amelia’nın, biyografik bir film olarak başarısı tartışmalı. Zira filmde Earhart’ın uçma tutkusu da, başta diğer kadın pilotlar olmak üzere, kadınlara ilişkin önyargıları kırmaya yönelik beyanat ve girişimleri de neredeyse es geçilmiş. Oysa kadın hareketi içinde de çok önemli bir isim Earhart. Ama biz onun bu yanından çok hayatına giren erkeklerin yardımlarıyla amaçlarına nasıl ulaştığını izliyoruz.  Kuşkusuz eşi George Palmer Putnam ve bir aşk macerası yaşadığı Gene Vidal Amelia Earhart’ın hayatını etkilemiş ve başarılarına katkı sağlamıştır. Ama Amelia Earhart bundan ibaret bir figür değildir. Yönetmenin, senaryoya imza atan iki senaristten birinin ve senaryoya esin veren iki kitabın yazarlarının da kadın olduğu bu filmde nasıl olup da Earhart’ın bu niteliğinin  öne çıkartılmadığını anlamak biraz güç. Belki de filmde etkili olacak politik havadan uzak durulmak istendi. Bilemiyorum… Ama bu haliyle Amelia pek suya sabuna dokunmayan, bir kaç ima ve küçük olay dışında Earhart’ın güçlü kadın kimliğini görmezden gelen, daha çok romantizmle süslenmeye çalışılmış biyografik bir film olmuş. Filmde sözünü ettiğim küçük olaylardan beni en çok etkileyeni kendinden sonra benzer başarılara imza atan genç kadın pilotu kıskanıp kıskanmadığı sorulduğunda verdiği yanıt oldu: Bir kadın tarafından kazanıldıysa o zafer benim zaferimdir. Öylesine olgun ve güçlü bir kişilik Amelia Earhart. Ancak bunlar filmdeki detaylar sadece; genel akışı etkilemiyor.  Tabii amacım filmi kötülemek değil. Anlattıklarım filmin benim gözlemlediğim zayıf yönlerine vurgu yapıyor. Yoksa teknik anlamda eli yüzü düzgün bir film Amelia. Özellikle, ara ara filme  dahil edilen arşiv görüntüler filme ayrı bir tat veriyor.

Filmdeki oyunculuklara gelirsek… Hillary Swank’in Amelia Earhart’ı canlandırma konusunda en avantaj sahibi oyuncu olduğu çok açık. Zira aralarındaki fiziksel benzerlik çok bariz. Kanımca, filmin sonunda yer alan Earhart’a ait görüntüleri izlediğinizde bana hak vereceksiniz. Ancak fiziksel benzerlik oyunculuk açısından sahip olunan artılardan yalnızca biridir. Swank’in bu avantajın ötesine geçtiğini söylemek güç. Earhart’ın ruhunu yakalayabildiğinden şüpheliyim. Oysa en azından gözlerinde o hırsı, azmi ve arzuyu yakalamayı umdum fimi izlerken. Üstelik bu erkeksi kadın tipi Swank’e yapışmış gibi duruyor. Erkekler Ağlamaz ve Milyon Dolarlık Bebek filmlerinde de benzer bir profil çizmişti Swank. Bir oyuncu için çok da arzulanan bir şey olduğunu düşünmüyorum bunun. Ağırbaşlı George Palmer Putnam rolündeki Richard Gere de Gene Vidal rolündeki Ewan MacGregor da ortalama bir oyunculuk sergiliyorlar.

Sonuçta Amelia’nın, bir film olarak iyi ama biyografik bir film olarak, duruşu nedeniyle vasatın altında bir çalışma olduğunu söylemek zorundayım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder