TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

ARTİST / THE ARTIST



08.03.2012
ARTİST / THE ARTIST (Michel Hazanavicius/2011)

Kısa bir aradan sonra yeniden sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Eğer hatırlarsanız Martin Scorsese’nin Hugo isimli filminden övgüyle söz etmiştim size. Filme dair düşüncelerimde yanılmamış olmalıyım ki Martin Scorsese bugüne kadarki çizgisinin çok dışında olan, çektiği bu filmle pek çok festivalden pek çok ödülle geri döndü. Bu ödüllerin çoğu da filmin sanat yönetmenliği, müzik, ses kurgusu ve benzeri niteliklerine verildi. Ancak eğer hatırlarsanız, benim için filmi asıl anlamlı kılan sinematografik özelliklerinden önce, ünlü yönetmen George Melies’ye saygı duruşu niteliğinde olmasıydı. İşte vizyona giren Artist filmi de benzer duyarlılığa sahip son derece başarılı bir yapım. Gelin şimdi, Bafta, Akademi, Golden Globe, Cannes başta olmak üzere pek çok festivalden özellikle en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi müzik gibi pek çok  ödülle dönen bu film hakkında konuşalım.

Filmin konusunu şöyle özetleyebiliriz: George Valentine 1920’li yıllarda sessiz sinemanın egemen olduğu bir dönemde altın çağını yaşamakta olan ünlü bir oyuncudur. Figüran seçmelerinde karşılaştığı Peppy Miller ilgisini çeker. Birlikte çektirdikleri bir fotoğrafın ardından Peppy medyanın da ilgisini çeker ve yavaş yavaş sinemada yükselmeye başlar. Ne var ki sinemada önemli teknolojik gelişmeler olmaktadır. 1927 yılında sesli filmlerin çekilmeye başlamasıyla oyuncu George Valentine’nin yıldızı sönmeye başlar. Çünkü izleyicisini mimikleri, beden dili ve abartılı oyunculuğu ile filme bağlayan oyuncu için ses bir handikaptır. Peppy ise yükselişini sürdürür. Aslına bakarsanız Artist filmine sadece konusunu ölçü alarak yaklaştığımızda çok da yeni bir şey sunmadığını düşünebiliriz. Benzer dönemi ve sesin yarattığı değişikliği ele almış başka filmler de sıralamak olanaklı. Örneğin, eminim çoğunuzun bildiği, izlediği, başrollerini Gene Kelley ve Debbie Reynolds’un paylaştığı, yönetmenliğini yine Gene Kelly ile birlikte Stanley Donen’ın yaptığı, 1952 yapımı  Singing In The Rain / Yağmur Altında filmi de benzer bir çıkış noktasına sahiptir. Peki Artist’i özel kılan ne? Bana göre filmi özel kılan şey içinde barındırdığı başkaldırı ruhu, meydan okuma. Çünkü başta Hollywood sineması olmak üzere aksinonu bol, kurgusu hızlı alışıldık sinema diline karşı inadına siyah beyaz ve sessiz çekilmiş bir film.
Konu aldığı dönemdeki gibi saniyede 24 değil 22 karenin geçtiği, tıpkı o dönemdeki gibi yalnızca çok önemli diyalogların perdede yazı olarak verildiği ve müziğin en önemli anlatım araçlarından biri olduğu bir film var karşımızda. Konfora, her şeyi hızla ve rahatlıkla almaya alışmış izleyici için renkten, diyalogtan yoksun bu film bir başkaldırı değil de nedir? Hiç kuşku yok ki Artist sinema tarihine saygı duruşunda bulunan bir film. Bu açıdan da takdire şayan.

Tabii filmde diyalogların, müzik dışında sesin olmaması oyunculuğun filmin en önemli kozlarından biri olmasına yol açıyor. Gerçekten de George Valentine’i canlandıran Jean Dujardin Cannes’dan, Akademi’den, Bafta’dan  aldığı ödüllerin hakkını fazlasıyla veriyor. Hem o dönemin ruhunu verme konusunda hem de canlandırdığı karakterin duygularını aktarmada çok başarılı olduğu çok açık. Üstelik artık böyle bir oyunculuk anlayışının geçerli olmadığı bir dönemde bunu yapabilmek bence ciddi bir başarı. Peppy Miller rolünde izlediğimiz Berenice Bejo da Jean Dujardin’den geri kalmıyor ve harika bir ikili oluşturuyorlar. Bu arada Jean Dujardin’in bu filmdeki görünümüyle bana Gene Kelly’i anımsattığını da söylemeden edemeyeceğim.

Hiç kuşkusuz ortada alıştığımız manada olmasa da o dönemlere uygun, derdini çok güzel anlatan bir senaryo var. Film kostüm, dekor anlamında da göz dolduruyor. Daha önce vurguladığım gibi müzik filmin en temel anlatım araçlarından biri ve filmin görüntülerine güçlü bir biçimde eşlik ediyor. Filmin kurgusu, geçişleri de yine o döneme sadık kalınarak yapılmış.

Kısaca, eğer hep aynı türde, hep benzer anlatım diline sahip, benzer öykülerin yinelendiği filmlerden sıkıldıysanız, farklı bir şey izlemenin arayışındaysanız ve yeniliklere açıksanız Artist’i kaçırmayın derim. Bir de nacizane öneride bulunmak istiyorum. Bu filmi belki evde DVD oynatıcınızdan izlemek istiyor olabilirsiniz. Bence arşivinize katmaya değer bir film. Ama ondan önce sinema salonunda, büyük perdede izleyin. Ancak o zaman filme gerçek hakkını vermiş olacaksınız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder