TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

JOHN CARTER / JOHN CARTER



15.03.2012
JOHN CARTER / JOHN CARTER (Andrew Stanton/2011)

Sinema hiç kuşku yok ki hayal gücüne en çok izin veren alanlardan biri. Başlangıcından bu yana gelişen teknoloji ile birlikte hayal gücünün de sınırlarını zorlayan pek çok film çekildi sinema tarihinde. Ay’a Seyahat’le başlayıp, Star Wars’la devam eden, Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Hell Boy, Fantastik Dörtlü gibi filmlerle çeşitlendirebileceğimiz pek çok örnek var. Bunlar benim ilk aklıma geliveren filmler. İşte geçen hafta vizyona giren John Carter’ın da hayal gücümüzü harekete geçirecek bir film olduğunu varsayarak sizin için izledim. Gelin önce filmin konusuna kısaca değinelim ve ardından film hakkında konuşalım.

John Carter 20. Yüzyılın başlarında Amerika’da yaşamakta olan eski bir askerdir. Çölde bulduğu bir madalyon aracılığıyla birdenbire kendini Mars’ta, tam da Mars’ta bir savaş patlak vermek üzereyken bulur. İster istemez o da bu karmaşanın bir parçası haline gelir. Prenses Dejah Thoris’le yakınlaşması da onun bu savaş içinde daha aktif rol oynamasında etkili olur… Öncelikle belirtmek gerekiyor. John Carter bir uyarlama. Tarzan’ın yaratıcısı Edgar Rice Burroughs’un A Pricess of Mars isimli dergi serisine konu olan bir öykünün uyarlaması. Yönetmen koltuğunda ise Kayıp Balık Nemo’nun da yönetmeni olan Oscar ödüllü Andrew Stanton oturuyor. Filmin 250 milyonluk bütçesi de dikkat çeken ögelerden biri. Yani John Carter hakkındaki tüm bu bilgiler izleyici olarak beklentimizi yükseltiyor. Peki John Carter bu beklentiyi karşılıyor mu? Bence kesinlikle karşılamıyor.

Öncelikle, filmin neredeyse hiçbir orijinal yanı yok. Başta Star Wars olmak üzere Avatar, Pers Prensi gibi pek çok filmle esinlenmenin ötesinde benzerlikleri var. Elbette, zaman zaman bazı filmlerde, öncü niteliğindeki eski filmlere selam çakmak, saygı duruşunda bulunmak için ima içeren, izleyicisine o filmi anımsatan sahneler kullanılır. Ama John Carter’da bu sözünü ettiğimiz anlamda bir ilişki yok. Sıraladığım filmlerle neredeyse birebir benzerlikler var. Üstelik bu benzerlikler harmanlanırken bir uyum da sağlanamamış. Biraz ondan, biraz bundan alınıp yaratılmış, eklektik bir iş var karşımızda. Kovboylar, yerliler, Romalı kostümleri içindeki insan görünümlü Marslılar, yaratık görünümlü Marslılar derken garip bir çeşitlemenin ortasında buluyoruz kendimizi. Olaylar ve zamansal sıçramalarda da bir estetik, yumuşak bir geçiş yok. Kurgu gereğinden fazla hızlı ve kimi devamlılık sorunları var.

John Carter üç boyutlu olarak çekilmiş bir film ama üç boyutlu görüntü anlamında da tatmin edici bir yanı yok ne yazık ki. 140 dakikalık süresi ise manasız ve zorlayıcı. Oyunculuklara gelirsek… Ne yazık ki bu açıdan da filmi izlenebilir kılacak bir performansla karşılaşamıyoruz. John Carter’ı canlandıran Taylor Kitsch’i belki X-Men Origins: Volverin filminde canlandırdığı Remmy LeBeau karakterinden anımsayabilirsiniz. Oyuncu, John Carter’da vasattan öte bir iş çıkaramamış. X-Men Origins: Volverin’deki rol arkadaşı Lynn Collins’i, John Carter’da Prenses Dejah Thoris olarak izliyoruz. Bana göre Lynn Collins filmde yabancılaştırma efekti olarak işlev görüyor. Kendini bir türlü canlandırdığı karaktere veremediğini düşünüyorum.

Ne yazık ki John Carter’la ilgili size aktaracak daha fazla bir şey bulamıyorum. Bana göre John Carter Disney’in bu sene para kaybedeceği en büyük bütçeli film olacak. Kısaca, eğer zamanınız çoksa, paranızı rahatça harcayabilecekseniz, yaşamınızdan 140 dakikayı çalacak olan John Carter’ı izlemeyi düşünebilirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder