TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

DR. PARNASSUS/ THE IMAGINARIUM OF DOCTOR PARNASSUS


05.04.2010

DR. PARNASSUS / THE IMAGINARIUM OF DOCTOR PARNASSUS ( Yön. Terry Gilliam, 2010)

Eğer yeni gösterime giren ya da girecek olan filmlere ilişkin haberleri takip etmek gibi bir alışkanlığınız varsa, bazı filmlere dair haberlerin ya da olayların filmin önüne geçtiğini bilirsiniz. Film setindeki bir skandal ya da çok popüler oyuncuların bir arada olması gibi durumlar o kadar çok yer alır ki medyada, bazen filmin neye dair olduğu bile unutulur. Heath Ledger Şubat 2008’de henüz 28 yaşındayken öldüğünde de benzer bir durum yaşandı. Oyuncunun tamamladığı son film ve karakter Batman Kara Şövalye’deki Joker karakteriydi ve performansının ne kadar başarılı olduğunu gördüğümüzde, oyuncuyu ne kadar vakitsiz yitirdiğimizi bir kez daha anladık. Oyuncu o denli başarılıydı ki ölümünün ardından, 2009 yılında, bu filmdeki performansıyla en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar ödülünü kazandı. Kaçınılmaz olarak film Heath Ledger’ın ölümüyle birlikte anıldı. Oysa Batman-Kara Şövalye Ledger’ın son filmi değildi. Oyuncuyu kaybettiğimizde Terry Gilliam’ın Dr. Parnassus isimli filminde oynamaktaydı ve Ledger’ın ölümüyle birlikte film de büyük bir darbe almıştı. İşte bugün Heath Ledger’ın ölümünden sonra olağanüstü bir çabayla tamamlanan ve vizyona sessiz sakin bir giriş yapan, Eskişehir’de ise yalnızca bir salonda oynamakta olan Dr. Parnassus hakkında konuşacağız.

1940 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuş olan yönetmen Terry Gilliam’ı  Balıkçı Kral, 12 Maymun, Brazil gibi filmlerinden hatırlayabilirsiniz. Yönetmenin İngiltere’de çok tutulan komedi türündeki televziyon show’u  Monthy Pyton’ında da büyük emeği var. Beğenilen filmler yapmasına karşın, çok popüler bir yönetmen olmayan ve yapım aşamasında neredeyse sürekli sorun yaşayan yönetmenin, belki de ana akım sinemaya kendini teslim etmemiş olmasının da bu konuda bir etkisi olabilir. Nitekim son filmi Dr. Parnassus’ta da bu durum değişmedi ve başrol oyuncusu Heath Ledger’ın ölümü filmi ayrıca sekteye uğrattı. Aslında Ledger ve Gilliam’ın ilk ortak projesi değildi bu film. İkili daha önce 2005 yapımı Grimm Kardeşler’de de birlikte çalışmışlardı. Belki de bir tesadüf, yönetmen Terry Gilliam yine fantazi, bilim kurgu, macera olarak genre’ını tanımlayabileceğimiz bu filmi için de Heath Ledger’ı seçmişti. Film, çağımız Londra’sıyla taban tabana zıt bir görsellik içeren Dr. Parnassusu’un gezici tiyatro gösterisini anlatmakta. Bay Nick’le cisimleşen şeytanla anlaşma yaparak ölümsüzlüğü yakalamış olan Dr. Parnassus, gösterisinin en can alıcı nesnesi olan aynanın yardımıyla insanları fantazi ve düşleriyle yüzleştirmektedir. Kızı Valentina’nın ve yardımcısı Anton’un asılı halde bulduğu Tony, gösterinin tüm akışını değiştirir. Parnassus geçmişte aşkına kavuşmak adına şeytanla bir pazarlık yaparak ölümsüzlüğünden vazgeçmiştir. Bunun karşılığında da Bay Nick, Parnassus’un doğacak her çocuğunun 16 yaşında kendisine verilmesini şart koşmuştur. Karısı öldükten sonra tekrar ölümsüzlüğüne geri dönen Parnassus’un şeytanla anlaşması bozulmamıştır. Kızı Valentina 16’sına girdiğinde şeytana yani Bay Nick’e verilecektir. Gerek kostümleriyle, gerek dekorlarıyla ve gerekse anlatımıyla eğlenceli bir masaldan çok karanlık bir fantazi dünyası çıkıyor izleyicinin karşısına Dr. Parnassus’ta. Ölümsüzlük ve hayalgücünün sınırsızlığı, toplumsal ahlak gibi konular filmin genel akışını belirliyor. Zaman zaman izleyiciyi gülümseten anlar olsa da genel itibariyle karanlık bir film.

Oyunculuk açısından Dr. Parnassus’u canlandıran Christopher Plummer göz dolduruyor. İngiltere’nin en popüler modellerinden biri olan Lily Cole ise ilk önemli rolü olan Valentina’da hiç de fena olmayan bir performans sergiliyor. Gelelim filmin başta planlanmayan, beklenmedik yüzlerine… Heath Ledger’ın ölümünün ardından yönetmen Gilliam şöyle bir çözüm yolu bulmuş; Ledger’ın canlandırdığı Tony karakteri ne zaman aynanın arkasına geçse yüzü bir başka ünlüye dönüşüyor. Sırayla Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell öykünün fantastik doğasından faydalanılarak Heath Ledger’ın yerine geçiyor. Bir anlamda yitirdikleri dostlarının bir kez daha pelikül üzerinde ölümsüzlüğü yakalamasına destek oluyorlar. Bu nedenle olsa gerek yönetmen filmin jeneriğinde “Heath Ledger ve arkadaşlarından bir film” ibaresine yer vermiş. Bir anlamda ona adanmış bir film.

Aslında fantastik bir öyküyü anlatıyormuş gibi görünen filmi yönetmenin kendi yaşamıyla, deneyimleriyle ilişkilendirmek de mümkün. Sonuçta Terry Gilliam da ana akıma pek uymayan, kendine has hikayeleri anlatıyor. Bu nedenle tıpkı Londra’nın ortasında çağlar öncesinden kalma gezici bir tiyatro gibi yadırganıyor zaman zaman Hollywood’da ve tüm yönetmenler gibi o da işleriyle kalıcı olmaya, ölümsüzlüğü yakalamaya çalışıyor, izleyicilerine tıpkı Dr. Parnassus’un aynasıyla sunduğu gibi düşler sunuyor filmleriyle. Özetleyecek olursak, Dr. Parnassus alışılageldik tarzda bir film değil. Evet, fantastik, bilim kurgu türünde ama amacı salt eğlendirmek değil, felsefi bir derinliği var. Ama dürüstçe anlatının bazen karmaşık bir hal aldığını da belirtmeliyim. Eğer, salonlarda birbirini yineleyen filmlerden sıkıldıysanız  ya da Heath Ledger’ın son performansını sinema perdesinde izlemek isterseniz Dr. Parnassus’u kaçırmayın derim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder