TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

SERSERİ MAYINLAR / MİNE VAGANTİ


29.03.2010

SERSERİ MAYINLAR / MİNE VAGANTİ (Yön. Ferzan Özpetek, 2010)

Bu hafta gösterime giren kimi yeni filmler var; Çok Filim Hareketler Bunlar, Aşka Yolculuk gibi. Bu sene en iyi film dalında Oscar ödülünü alan ve ülkemizde Ölümcül Tuzak adıyla gösterime giren The Hurt Locker  da bu başarıdan sonra  yeniden vizyona girdi. Türkiye’de yalnızca İstanbul, Ankara, Gaziantep, Adana ve Eskişehir’de gösterime giren, Ferzan Özpetek’in son filmi Serseri Mayınlar ise bugün üzerinde konuşacağımız film olacak.

17 yaşında  İtalya’ya sanat eğitimi almak üzere giden Ferzan Özpetek, 1996 yılında çektiği ve kendisine özellikle yurtdışında büyük başarı getiren Hamam filmiyle yönetmen olarak sinema kariyerine başladı. Ardından 1999’da Harem Suare’yi çekti. Ne var ki her iki film de çeşitli gerekçelerle Türkiye’de yönetmeni zorladı. Hamam eşcinsel filmi olarak lanse edildi. Ancak 2 yıl sonra değeri anlaşılabildi.  Harem Suare’nin çekimleri sırasında ise bürokratik engeller yönetmene zorlu anlar yaşattı. Belki de bunun bir sonucu olarak Özpetek daha sonra filmlerini yalnızca İtalya’da çekmeye başladı ve sözünü ettiğim bu filmlerden sonra Cahil Periler, Karşı Pencere, Kutsal Yürek, Bir Ömür Yetmez ve Mükemmel Bir Gün filmlerini yönetti. Türk asıllı İtalyan yönetmen olarak ününü sürdürmekte olan ve istisnasız tüm filmleriyle pek çok ödül alan Ferzan Özpetek’in son filmi Serseri Mayınlar da, seçici kurul başkanlığını Robert de Niro’nun yaptığı Tribeca Film Festivali’ne 5.000 film arasından seçilerek yarışmaya hak kazandı. Peki Ferzan Özpetek’in başarısı nereden gelmektedir? Onun filmlerini özel kılan nedir? Güçlü bir dramatik yapı, insana özgü evrensel temalar, üzerinde çok düşünülmüş, çok titiz çalışılmış filmler diyerek Özpetek sinemasını özetleyebiliriz kanımca. Bu kural Serseri Mayınlar’da da değişmemiş.

Film daha sonra bir flash-back olduğunu anladığımız bir görüntüyle başlıyor. Gelinlik içindeki genç bir kadının düğünden kaçtığını düşünüyoruz gittiği yerdeki genç erkeği görünce. Gelin, göğsüne dayadığı silahı patlatacakken aralarında bir boğuşma yaşanıyor ve sadece patlayan silahı duyuyoruz. O anda yakın plan yaşlı bir kadının yüzüne yapılan kesmeyle genç ve yaşlı kadın arasındaki benzerliğe şaşkınlıkla tanık oluyor ve anlıyoruz ki tüm yaşananlar yaşlı kadının geçmişine dair bir anı. Ardından günümüzdeki olaylar yaşanmaya başlıyor ama zaman zaman flash backler de anlatımı desteklemeye devam ediyor. İtalya’nın küçük bir şehrinde, Lecce’de tanınmış bir aile olan Cornado’lar, kalabalık bir aile olarak, büyük bir evde, rahat bir yaşam sürmektedir. Ailenin küçük oğlu farklı cinsel yönelime sahiptir ve ailesinin bildiğinin aksine işletme değil edebiyat eğitimi almış ve mezun olmuştur. Dolayısıyla, babasının işletmesinde çalışmak istemez. Kendini kovdurmak için yarı resmi sayılacak bir aile yemeğinde tüm gerçeği açıklayacağını abisi Antonio’ya anlatır. Ancak planı bir engele takılır. Yemekte Tommaso’dan önce ağabeyi harekete geçer ve farklı bir cinsel yönelimi olduğunu açıklar. Tabii bu, geleneksel ve ataerkil bir aile yapısı olan Cornadolar için olağanüstü bir krizdir. Küçük Lecce şehri için ise taze bir dedikodu malzemesi… Ferzan Özpetek filmlerinde farklı cinsel yönelimlere mutlaka bir değinme olur. Ancak Serseri Mayınlar, yönetmenin Cahil Periler’den sonra bu yönelim farklılığını merkeze koyduğu ikinci film. Bu konudaki duruşu da görünüşte çok eğlenceli yönetmenin. Film boyunca yaşananlara izleyici olarak gülerek katılıyorsunuz. Ancak, güldüklerimiz eşcinsel kimlikler değil onlara yönelik heteroseksüel toplumun önyargılı, gülünç tutumları. Ancak tüm bunlardan öte, eğer filmin yalnızca buna odaklandığını ve amacının yalnızca güldürmek olduğunu düşünürseniz, yanılacağınızı söylemek zorundayım. Çünkü öne çıkan bu temanın ardında daha derin, yönetmenin her filminde olduğu gibi insana dair evrensel mesajlar var. Hemen her  filminde olduğu gibi Özpetek yine en bilge sözleri ailenin en yaşlısına söyletiyor. Ailenin “serseri mayın” lakaplı büyükannesi, sağduyunun sesi oluyor. Hepimizin düştüğü bir tuzak olan, başkaları için yaşamanın manasızlığını da, kendi hedeflerimiz için direnmemiz gerektiğini de, “normal” in ne korkunç bir söz olduğunu da ondan işitiyoruz. Herkesin görüp de sustuğu ama bildiği herşeyi kışkırtan bir dürüstlükle dile getiriyor. Hizmetçinin ne kadar çirkin olduğunu, çocukların aslında şişman olduğunu, kendi oğlunun ne kadar geri kafalı olduğunu… O nedenle onun hayat hakkındaki diğer sözlerinin doğruluğuna daha çok inanıyoruz. Film boyunca aile denilen kurumun bazen ne kadar zorlayıcı olabileceğini, anne babaların kendi mutlulukları ya da çevreden alacakları onay kaygısıyla, çocuklarının mutluluğunu nasıl da ıskalayabileceklerini düşünmeden edemiyoruz. Tüm bunlar izleyicisine estetik haz verecek görsel düzenlemelerle, filme ruh veren özel seçilmiş müziklerle, akıcı bir dille anlatılıyor. Filmin sonunda ise yönetmen bizi kendi düşüncelerimizle başbaşa bırakıyor. Kendi yaşamınızı sorgulayarak çıkıyorsunuz salondan.

Peki film kusursuz mu? Bunu pek çok film için söylemek zordur. Nitekim Serseri Mayınlar’da da büyükanne ile kayınbiraderi arasındaki imkansız aşk ve neden kendini öldürmek istediğine dair mesele biraz boşlukta kalıyor. Aynı biçimde Alba’nın da insanlara uzak mizacını, annesine adanmış yaşamını öğreniyor ama derinine girmekte zorlanıyoruz. Öte yandan, eşcinsel kimlikler üzerinden geliştirilen güldürü öğesi aslında tutuculuğu eleştirmek için var ama her izleyici bunu yakalamakta güçlük çekebilir, o zaman da film tam aksi yönde bir mesaj içerebilir. Yani seçilen yol biraz bıçak sırtı bir noktada.

Kişisel olarak Eskişehir’in Serseri Mayınlar’ın gösteriminin yapıldığı ender şehirlerden biri olmasını bir şans olarak görüyorum. Filmin teması farklı cinsel kimliklere dayalıymış gibi görünmekle birlikte, aslında ebeveyn çocuk ilişkilerinin sorunlu noktalarına dayanıyor, önyargılarımızla, ikiyüzlülüğümüzle yüzleşmemizi sağlıyor. Üstelik bunu yaparken görsel olarak bizi mutlu ediyor. Tüm bu sebeplerden Serseri Mayınlar’ın izlenesi bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder