TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

HUGO / HUGO


08.12.2011

HUGO / HUGO (Martin Scorsese/2011)

Sinemanın ortaya çıkış öyküsü anlatılırken kimi kaynaklarda şu veriyle karşılaşıyoruz. Sinematografın mucidi Lumiere kardeşler 1895’te o meşhur trenin gara girişi filmiyle büyük sükse yapmış, ilgi toplamış olmalarına karşın  sinemanın uzun erimli olacağını düşünmemiş, aksine gelip geçici bir heves olarak kalacağına inanmışlar. Bugün durup düşündüğümde, sinematografın icadından sonra var olan potansiyeli gören ve buna inanan sinemacılar olmasaydı sinema gerçekten uzun erimli olabilir miydi merak ediyorum. Sinemaya taparcasına bağlanan ve düşlere, fantezilere aracılık etme potansiyelinin farkına varıp o dönemin koşullarına göre olağanüstü işler ortaya çıkaran isimlerin başında Fransız yönetmen ve yapımcı George Melies gelir. Ülkemizde sessiz sedasız vizyona giren Hugo isimli 3 boyutlu film, doğumunun 150. yıldönümünde adeta Melies’ye bir armağan, Melies’yi bir kutsama gibi. Ne yazık ki yalnış bir biçimde Hugo bir çocuk filmi gibi algılanıyor. Evet çocuğunuzu götürebileceğiniz bir film ama çocuk filmi değil. Zaten Türkçe dublaj olmamasından da rahatça anlaşılabilir filmin hedef kitlesi.  Hugo bunun gibi daha bir çok sürprizi içinde barındırıyor. Gelin hep birlikte bunların neler olduğuna değinelim.

Hugo’nun yönetmeni usta sinemacı Martin Scorsese. Sizin de bildiğiniz gibi Martin Scorsese dendiğinde belli nitelikte filmler gelir akla. Çoğunlukla sert temalı ve şiddet içeren, çok iyi yönetilmiş filmlerdir bunlar. Taksi Şoförü, Azgın Boğa, Sıkı Dostlar, Casino, Köstebek ilk akla gelen ve yaptığım tanımlamaya uyduğunu düşündüğüm filmler.  Scorsese son dönemlerde Rolling Stones ile ilgili yaptığı Shine a Light ya da George Harrison’ı odağa taşıyan George Harrison: Living in a Material World gibi özellikle müzikle ilgili belgeseller çekmeye yönelse de  Zindan Adası’yla hala kurmacada sevdiği şeylerin aynı olduğunu hatırlatmıştı izleyicisine. Bu açıdan baktığımızda Hugo tam bir sürpriz. George Melies’in sinema yaşamına odaklansa da film hem ana karakterler çocuk olduğu için hem de yönetmenin seçimi bu doğrultuda olduğu için naïve bir anlatıma sahip. Bu açıdan Martin Scorsese’ye ilişkin belli bir yargınız varsa Hugo tam bir sürpriz olacak sizin için.

Öte yandan Hugo Martin Scorsese’nin ilk 3 boyutlu filmi. Hatırlarsanız bir kaç hafta önce, Avatar’dan bu yana iyi bir 3 boyutlu film izleyemediğimden yakınmıştım. Benim için Hugo bu yargıyı yıktı. Gerçekten 3 boyut anlamında çok iyi bir iş var karşımızda. Dolayısıyla, Martin Scorsese izleyicisine özenli bir görsel anlatım sunma konusundaki standardını bu ilk 3 boyutlu filmiyle de korumuş. Film, konusu nedeniyle 1920’lerin sonu, 1930’ların başı denebilecek bir dönemde geçiyor. O dönemin atmosferini, ışıltılı Paris’ini göz kamaştırıcı ve estetik bir biçimde perdeye aktarıyor. Bunun ötesinde filmde belgesel görüntülere de yer verilmiş. Dolayısıyla, hem izlemesi keyifli hem de zor ulaşılabilecek belge görüntüler nedeniyle heyecan verici bir yapım.

Martin Scorsese’nin önemli özelliklerinden biri de aynı oyuncularla çalışması. Hatta aynı oyuncu desek çok da yanlış olmaz. Yönetmen uzun yıllar boyunca filmlerinde başrolü hep Robert DeNiro’ya verdi. 2002’de çektiği New York Çeteleri’nden bu yana ise Leonardo DiCaprio yönetmenin gözdesi. Bu kural Hugo’da da değişmiş gibi. Bu kez yönetmen filminde ne Robert De Niro'ya ne de Leonardo Di Caprio'ya yer vermemiş ama 10 dakika için bile olsa filmde bir başka yıldız oyuncu, Jude Law yer alıyor. Ancak hemen vurgulayalım, filmi asıl sürükleyen çocuk oyuncular Asa Butterfield, Chloe Grace Moretz. Kuşkusuz istasyon şefi rolünde izlediğimiz Sacha Baron Cohen’in performansını da unutmamak gerek. Ama hepsinde öte George Melies’ye olağanüstü benzerliğiyle de beni şaşırtan usta oyuncu Ben Kingsley’nin oyunculuğuna değinmek gerek. Kingsley’i George Melies’i canlandırıken hayranlıkla izledim.. Kanımca Hugo Cabret’i canlandıran Asa Butterfield’in oyuncu olarak biraz daha olgunlaşmaya ihtiyacı var. Buna rağmen, üzerinde yükün üstesinden gelmiş. Dolayısıyla film oyunculuk açısından da izleyicisini memnun ediyor.

Kısaca bana göre, Hugo özellikle sinema eğitimi alan, sinemaya meraklı, sinemaya gönül vermiş herkesin görmesi gereken, izlemesi son derece keyifli bir  3 boyutlu film. Üstelik doğumunun 150. yıldönümünde öncü yönetmen George Melies’ye saygı duruşu gibi. Kaçırmamanızı öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder