TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

TURİST / THE TOURIST



15.12.2010
TURİST / THE TOURIST (Florian Henckel von Donnersmarck 2010)

Bir süredir çeşitli nedenlerle medyada yer alan bir film bu haftaki konumuzu oluşturacak. Film, yönetmeni, senaryosu ya da kazandığı ödüllerle değil başrolü paylaşan oyuncular nedeniyle merak konusuydu. Başrolünü Johnny Depp ve Angelina Jolie’nin paylaştığı Turist filminden söz ediyorum.  Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Hafta sonu sinema salonuna girdiğimde hayli şaşırdım. Açıkçası salonun bu kadar dolu olacağını tahmin etmemiştim. Çünkü görebildiğim kadarıyla filme dair Türkiye’de çok fazla pazarlama yapılmamış,  oyuncuları dışında haberlere konu olmamıştı. Bu da bana yıldız isimlerin bir filmin izlenmesi için hala geçerli bir neden olabileceğini düşündürdü.

Yönetmen Florian Henckel von Donnersmarck, 2006 yılında çektiği Başkalarının Hayatı ile kendinden övgüyle söz ettirmişti. Ancak bu kez yönetmen farklı bir yön seçmiş kendisine . Kimilerine göre 2005  Fransız yapımı Antony Zimmer’in yeniden çevrimi, kimilerine göre Alfred Hitchcock’un Hırsızlar Kralı’nı anımsatan bir film. Kısaca karşımızda bize orijinalmiş duygusunu veremeyen bir film var.  Filmin senaryosuna baktığımızda tutarlı ve sürprizini sona saklayan ve izleyicisine filmin sonunda “Vay canına!” dedirten bir öyküyü içerdiğini görüyoruz. Bu anlamda izleyicisini tatmin ettiğini söyleyebiliriz. Ancak o noktaya gelene dek filmin çok heyecan verici olduğunu söylemekte şahsen güçlük çekiyorum. Filmin görsel niteliklerine baktığımızdaysa yine düzgün bir film olduğunu söyleyebiliriz. Uzun plan çekimlerin zaman zaman öne çıktığı filmde herşey filmin senaryosuyla uyumlu biçimde doğrusal olarak ilerliyor. İzleyiciyi alt üst edecek olağanüstü bir çekim yok belki ama en azından olayları mantık kurallarına uygun biçimde takip etmemizi sağlıyor yönetmen. Filmde kimi klişelere başvurulmuş olması biraz sıkıcı. Steven Berkoff’un canlandırdığı İngiliz mafya babası Reginald Shaw’un adamlarının hepsinin Rus olması artık bir klişe. Scotland Yard’ın durmasını istediği halde bir türlü dolandırıcı Alexander Pierce’in peşini bırakmayan dedektif John Acheson da bir klişe. Dolayısıyla çok fazla sürpriz yok. Bunun yanı sıra filmde mantık sınırlarını bazen zorlayan kimi sahnelere rastlamak da olanaklı.  Örneğin, acımasız ve öldürmeye odaklı bir eğitimden geçmiş Rus mafya üyelerinin nasıl olup da Venedik kanallarında muhtemelen en fazla 30 km. hızla giden bottaki kişileri öldüremediklerini anlamak biraz zor.

Gelelim oyunculuklara… Kuşkusuz Angelina Jolie “Sinemada artık yıldız yok” denilen bir dönemde yıldız kavramının hala geçerli olabileceğini gösteren bir oyuncu. Yarattığı aura ile ismi ile bile karşı cinsin başını döndüren, hemcinslerinin ise beğeniyle öykündüğü bir yıldız Jolie. Yönetmen   von Donnersmarck  da bunun farkında olsa gerek ki film boyunca Angelina Jolie’yi izleme zevkinden izleyicisini mahrum bırakmamış. Yakın çekimlerle Jolie’nin izleyiciyi kuşatmasına yardımcı olmuş. 50’li yılların Hollywood yıldızlarını çağrıştıran, neredeyse retro diyebileceğimiz kostümler içinde gördüğümüz Jolie, sinemadaki şöhretini sağlayan “tehlikeli güzel kadın” imgesini bu filmde de yineliyor. Kendisini gören her erkeğin ve hatta kadınların bakışlarının odağı olan Ellis karakteri hep bildiğimiz Angelina Jolie. Dolayısıyla oyuncunun bu film için yeni bir şey yapması gerekmemiş. Ancak aynı durum Johnny Depp için geçerli değil. Tim Burton’la yakaladığı uyumlu çalışma temposunun uzantısı olarak biz onu Makas Eller, Hayalet Süvari, Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Sweeny Todd, Alice Harikalar Diyarında gibi filmlerde sıradışı karakterleri canlandırırken izledik. Buna Karayip Korsanları’nda canlandırdığı Jack Sparrow karakterini de eklemek gerek. Diyebiliriz ki sınırları zorlayan, olağandışı ve olağan üstü karakterleri canlandırmak bir anlamda Johnny Depp’in alamet-i farikası. İşte bu filmde tüm bu karakterleri bir kenara bırakıp bambaşka bir Johnny Depp izlemeye hazırlıklı olun. Çünkü bu filmde Depp İspanyolcayla İtalyancanın aynı şey olabileceğini düşünebilen, Amerikalı olmanın her yerde geçer akçe olduğuna inanan, pek de görgülü ve kültürlü olmayan ortalama bir Amerikalıyı oynuyor. Oyunculuğu kötü değil ama alıştığımız renkli karakterlerden haliyle çok uzak Frank Taylor karakteri. Bir de tarifi güç bir mesafe hissediyoruz Depp’i izlerken. Sanki gönülsüz oynuyor gibi. Ciddi hayran kitlelerine sahip bu iki cazibeli oyuncu ne yazık ki iyi bir çift olamamış bir arada. Belki de Jonny Depp’te hissettiğimiz mesafe Angelina Jolie ile aralarındaki bu uyumsuz kimyadan kaynaklanıyor.

Kısaca Turist gidemezseniz kaçırdığınız için üzülmeyeceğiniz ama fırsat bulup izlerseniz de size hoş zaman geçirtecek bir film.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder