TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

SHERLOCK HOLMES: Gölge Oyunları / SHERLOCK HOLMES: A Game of Shadows (


05.01.2012

SHERLOCK HOLMES: Gölge Oyunları  / SHERLOCK HOLMES: A Game of Shadows (Guy Richie/2011)

Öncelikle 2012’nin bu ilk programında hepinize sağlık, huzur, başarı ve elbette film dolu bir yıl dilemek istiyorum. Dilerim 2012 geriye dönüp baktığınızda mutlulukla anacağınız bir yıl olur. Ben de yeni yılın ilk haftasında kendimi ödüllendirmek istedim ve eğlenceli olduğuna ilişkin bir yargıya sahip olduğum Sherlock Holmes: Gölge Oyunları’nı izledim. Filme dair düşüncelerimi sizinle paylaşmadan önce, yönetmen Guy Richie’den söz edelim biraz isterseniz. Kariyerine 90’lı yılların ortalarında müzik videoları ve reklam filmleriyle başlayan, 1995’te Hard Case isimli bir kısa film çeken İngiliz yönetmen Guy Richie asıl çıkışını 1998’de yönettiği Ateşten Kalbe, Akıldan Dumana ile yaptı. 2000 yılında çektiği Kapışma ise yönetmenin iyice tanınmasına yardımcı oldu. Daha çok erkek filmleri diyebileceğimiz, erkekler arasında gelişen, aksiyon, macera türündeki bu yapımlarda yönetmen pek de alışkın olmadığımız bir kurgu anlayışıyla kendi biçemini oluşturdu. Dolayısıyla, Sherlock Holmes serisinin, yönetmen olmaya sinema tarihinin önemli filmlerinden biri olan ve yine erkek filmi olarak tanımlayabileceğimiz, aksiyon macera türündeki Butch Cassidy and Sundance Kid’i izledikten sonra karar veren Guy Richi’nin ellerine teslim edilmesi şaşırtıcı değil. Gelin şimdi film hakkında konuşalım…

Avrupa’nın Fransa, Almanya gibi önde gelen ülkelerinde çeşitli bombalama olayları yaşanmaktadır. Genel kanı farklı bir yönde olsa da ünlü dedektif Sherlock Holmes bu saldırıların arkasındaki kişiyi bilmektedir. Sherlock Holmes’ün bu kez peşine düştüğü kişi, dehasını dünyanın silahlanması ve olası bir dünya savaşının hazırlığı için kullanan Profesör James Moriarty’dir. Ancak kendisi kadar zeki olan bu karakteri alt etmek için yardıma gereksinimi vardır ve evlenmek üzere olan can yoldaşı Dr. Watson’ı bu macerada kendisine yardım etmesi için zorla da olsa ikna eder. Öncelikle serideki Sherlock Holmes’ün, özgün karakterin yaratıcısı Arthur Conan Doyle’un Sherlock Holmes’ünden hayli farklı olduğunu kabul etmek gerek. Orijinal karakterin kibirli, rahatına düşkün, alışkanlıklarından taviz vermeyen ve biraz da ağırkanlı tavrının karşısında yerinde duramayan, kesinlikle sevimli, dahi olmasına karşın biraz şaşkın bir aksiyon ustası var. Orijinal Sherlock Holmes kadar karizmatik değil belki ama ilgi çekici bir karakter olduğu kesin. Yarattığı havayla bu serideki Sherlock Holmes’ün biraz Karayip Korsanları’ndaki Jake Sparrow’a yakınlaştığını düşünüyorum. Tıpkı Kaptan Sparrow’un Johny Depp’in elinde can bulması gibi Sherlock Holmes’ün de Robert Downey Jr. ile bütünleştiği kanısındayım. Dr. Watson karakterini canlandıran Jude Law’ın performasıysa hiç fena değil. Ama bana göre Robert Downey Jr.’ın gölgesinde kalıyor biraz.  Madam Simza rolünde izlediğimiz Noomi Rapace da, serinin ilk filminin kadın karakteri Irene Adler’i canlandıran Rachel McAdams’ın yanında sönük kalıyor. Filmin ilk dakikalarında izlediğimiz Irene Adler ile Sherlock Holmes hiç kuşku yok ki aralarındaki çekim nedeniyle daha albenili bir çift oluşturuyorlardı. Filmde orijinal Sherlock Holmes’den farklı olarak aksiyonun öne çıkması kuşkusuz ana akım sinemanın dayatmalarından biri. Öte yandan, CSI serilerine alıştırılan günümüz izleyicisi için daha ilkel koşullarda olay yeri inceleyen bir dedektif sanırım çok da cazip olmayacaktı. Ama Guy Richie alışıldık bir aksiyon filmi çekmek yerine filme yine kendi üslubunu katıyor. Kurgu yoluyla olayların doğrusal akışını bozuyor.

Filmde atmosfer yaratılışının başarılı olduğunu düşünüyorum. Kostüm, dekor ve aydınlatma dönemin koşullarıyla uyumlu. Senaryo kağıt üstünde cazip olabilir. Ama filmde öykünün zaman zaman takip etmekte izleyiciyi zorladığını düşünüyorum. Öte yandan, 128 dakikalık süresiyle filmin zaman zaman sarktığını ve sıkıcı bir hale geldiğini itiraf etmeliyim.

Eğer, ilk Sherlock Holmes’ü sevdiyseniz ve Guy Richie’nin üslubu hoşunuza gidiyorsa bence serinin ikinci filmi Gölge Oyunları da sizi memnun edebilir. Ama kanımca Sherlock Holmes: Gölge Oyunları, kaçırıldığında çok da üzüleceğiniz bir film değil.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder