TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2012 Çarşamba

SUCKER PUNCH / SUCKER PUNCH


21.04.2011

SUCKER PUNCH / SUCKER PUNCH (Yön. Zach Synder 2011)

Hızla gelişimini sürdürmekte olan ve bize neredeyse hergün bir yenilik sunan bilgisayar teknolojisi ve internet ile sinema arasında grift bir ilişki var. Yasal olan ve kimi zaman da yasal olmayan yollarla sinema filmlerinin internet üzerinden çoğaltımı ve dağıtımı, bazı sitelerde filmlerin ücretsiz, şifresiz, online olarak izlenebiliyor olması kanımca film endüstrisindekileri de bilgisayar ve internet teknolojisinin sunamadıkları olanakları araştırmaya zorlamakta. Bana göre 3D teknolojisinin bu denli hızlı biçimde yaygınlaşmasının arkasında yatan nedenlerden biri de bu. Öne çıkan bir başka nitelik ise izleyiciyi koltuğuna mıhlayacak efektler. Ama bana göre sinemada sık tekrarlayan başka bir şey var o da bilgisayar oyunlarının yapısının film anlatısına yedirilmesi. Böylece evin konforuna ya da ucuzluğuna kapılarak internet üzerinden ya da bilgisayarda film izleyen izleyiciyi sinema salonlarına çekmenin başka bir yolu yaratılmış oldu. İşte bunun son  örneklerinden biri yönetmenliğini Zack Synder’ın yaptığı Sucker Punch. Yönetmen Synder’ı kültleşmiş zombi filmi Ölülerin Şafağı, 300 Spartalı, Watchmen ve Baykuş Krallığı Efsanesi filmlerinden hatırlayacağınızı umuyorum. Yönetmenin filmografisine baktığımız zaman çizgi roman uyarlamalarının ve efektlere dayalı filmlerin öne çıktığını görüyoruz. Sucker Punch’ta da kural değişmemiş. Her ne kadar bir çizgi roman uyarlaması olmasa da, Sucker Punch anime ve manga karakterlerini çağrıştıran bir grup genç kadının başından geçen olaylara dayanıyor. Bu da filme yine çizgi roman tadı veriyor. Buna efekt bombardımanını da eklediğinizde ortaya popüler deyişle görsel bir şölen çıkıyor. Peki bir filmde bunların olması yeterli midir? Kuşkusuz tartışılabilecek bir konu bu. Beklentisi bu doğrultuda olan izleyici için bir sorun olmayabilir. Ama ne yazık ki bu her zaman işleyen bir formül değil. Bu konuya odaklanmadan önce  kısaca filmin öyküsüne değinelim.

Annesi öldükten sonra üvey babası tarafından taciz edilen genç bir kadın aynı akıbetten kız kardeşini kurtarmaya çalışırken yanlışlıkla kardeşini vurur ve üvey babası tarafından tımarhaneye konur. Yaşadığı bu travmadan kaçmak isteyen genç kadın zihninde kendisi gibi oraya konulmuş genç kadınlarla birlikte bir kaçış planını oluşturur ve  uygulamaya koyar. Her bir aşamada Babydoll ve arkadaşları bir fantezi dünyasına gider ve kurtuluş planları doğrultusunda amansız bir savaş verirler. Filmde görsel anlamda öne çıkan şey karanlık bir atmosfer ve bu atmosfer içinde anime karakterleri gibi giyinmiş bir grup genç ve güzel kadın. Kuşkusuz bu kadınların giydikleri topuklu ayakkabılara, minilere, dekoltelere aldırış etmeden canavar ve robotlarla verdikleri mücadele erkek fantezisinin bariz bir uzantısı. Bu konuda yönetmen Zack Synder hiç tutumlu bir yol izlememiş. Bu konuda herşeyi abartmış.

Filmin en büyük sorunu dış sesle verilen bir kaç felsefi cümle dışında temel bir meselesi olup da bunu izleyicisine aktaramaması, takip edilebilir bir öyküyü anlatmaması. Filmi yalnızca bir video klip ya da bilgisayar oyunu gibi algılarsak sorun yok. Ama filmin başını, sonunu sorgulamaya başladığınızda işler biraz karışıyor. Babydoll her fantezi dünyasına gidişinde farklı bir atmosfer doğuyor. Arkadaşlarıyla birlikte kimi zaman 2. Dünya Savaşı’nın Nazileriyle dövüşüp, zeplin patlatıyorlar kimi zaman Japon tapınaklarında anormal büyüklükteki Japon savaşçılarla mücadele ediyorlar ya da canlarına kast eden robotları yok etmeye çalışıyorlar. Bu düşmanlar içinde en aşina olduğumuz Yüzüklerin Efendisi üçlemesinde yer alan Orklar. Yönetmen Synder Orkları olduğu gibi kopyalamakta hiç bir sakınca görmemiş. Filmin içinde belli bir zaman mefhumu yok. Dönem olarak 1950’ler Amerikası gibi görünmekle birlikte, özellikle fantezi dünyasında zaman kaymaları yaşanıyor. Ama zaten bu tarz bir filmde bu da beklenmedik bir şey değil. Filmde belki de beni en çok etkileyen müzikler oldu. Björk’ten Queen’e, Eurotymix’e  kadar pek çok iyi şarkıcı ve grubun müzikleri, coverlerı filme ruh katıyor. Zaten tamamen görselliğe dayalı olan filmi biraz daha izlenir kılıyor.

Kısaca, Sucker Punch’ın yönetmeni Zach Synder efektler ve görsellik konusundaki becerisinin iyice olgunlaştığını bu filmde bir kez daha kanıtlıyor. Ama ortada sağlam bir senaryo ne yazık ki yok. Dolayısıyla, eğer sinemanın yalnızca seyirlik olduğunu düşünüyor ya da böyle bir deneyim arıyorsanız, aksiyon dolu iki saat geçirmek istiyorsanız, uzun metrajlı bir video klip ya da dev görüntülerin eşlik ettiği bir bilgisayar oyunu olmaya bir film olmaktan daha yakın olan Sucker Punch’ı izleyebilirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder