TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

28 Eylül 2014 Pazar

MONACO PRENSESİ GRACE

25.09.2014

MONACO PRENSESİ GRACE / GRACE OF MONACO (Yön. Oliver Dahan/ 2014)

“Hayatımın bir masal olduğu bir masaldır”. Bu sene Cannes film festivalinin açılış filmi olan Monaco Prensesi Grace, Grace Kelly’nin bu sözleriyle açılıyor. Yönetmenliğini daha önce Kıyamet Melekleri ve Kaldırım Serçesi filmlerini yönetmiş olan Oliver Dahan’ın üstlendiği film, vizyondaki filmler arasında özellikle dikkatimi çekti. Çünkü bu yaz okuduğum kitaplar arasında Kelly’nin Donald Spoto tarafından kaleme alınmış biyografisi de vardı. Grace Kelly ölümünden sonra biyografisinin Spoto tarafından yazılmasını vasiyet etmiş ve yazar da 25 yıl sonra kitabı yayınlamış. Kitabı okurken Grace Kelly’e dair bilmediğim şeyleri öğrenmek oyuncuya bakış açımı derinleştirdi. Her şeyden önce Grace Kelly’nin yalnızca porselen bir bebek olmadığını, başta, zengin ama anlayışsız ailesi olmak üzere pek çok şeyle mücadele eden, sağlam karakterli bir kadın olduğunu öğrendim. Öğrendiğim bir diğer nokta, Alfred Hitchcock’un vazgeçemediği oyuncusu olduğu, yönetmenin Grace Kelly’e platonik biçimde tutkun olduğu ve Kelly oyunculuğu bıraktıktan sonra her yeni oyuncuda Grace Kelly’i aradığı oldu. Ve Grace Kelly’nin koyu Katolik kimliğinin bir an önce evlenmek, yuva kurmak ve çocuk sahibi olmak için istek duymasında nasıl belirleyici olduğunu ve inancının yaşamının sonuna kadar yaptığı her şeyi nasıl etkilediğini öğrendim. Fakat hemen belirtmem gerekir ki, inançlı bir insan olması bağnaz olmasına hiçbir zaman yol açmamış. Ömrü boyunca ırkçılığın karşısında, farklı cinsel yönelimlere sahip kişilerin yanında durmuş. Bu kadar detaylı bir kitap okuyunca Grace Kelly’nin beyazperdedeki yorumunu görmeden edemezdim. O nedenle bu hafta seçimim Monaco Prensesi Grace’ten yana oldu. Aslında filmin orijinal adında ufak bir kelime oyunu var; Monaco’nun Zarafeti ya da Monaco’nun Erdemi gibi çevrilebilir sanırım Grace of Monaco. Monaco hanedanı filmde pek çok maddi hata olduğunu saptamış ve yönetmen de bunun Grace Kelly’nin biyografisi olmadığını, belli bir dönemde o coğrafyada olanları ele aldığını ileri sürmüş. Belki de filmin ismindeki kelime oyunu bu duruma dayanıyor. Grace Kelly’e gönderme yapan ama başka bir şeyi de ima eden bir isim. Türkçeye daha samimi bir biçimde, Monaco Prensesi Grace olarak çevrilmiş filmin adı.

Film Grace Kelly’nin Hollywood’daki son filmi olan High Society’nin son sahnesinin çekimiyle başlıyor. Sahne bittikten sonra Grace soyunma odasına geliyor ve  radyoda Monaco Prensi Ranier ile evlilik haberinin yayınlanmakta olduğunu görüyoruz. Grace Kelly ve Prens Ranier’in Monaco’ya gidişlerinin yer aldığı belge görüntüler filme renk katıyor. Buna karşın öykü buradan da başlamıyor. 1961 yılında Grace Kelly iki çocuk annesiyken Alfred Hitckock’un onu ziyaret ederek, yeni filmi Marnie’de oynaması için teklifte bulunmasıyla başlıyor. Katı kuralların egemen olduğu bu yaşantıdan yorulmuş olan prensesin, yeniden oyunculuk yapıp yapamayacağı sorusu ve bunun Fransa’nın Monaco’ya ambargo uygulamasına yol açacak kadar büyük bir devlet meselesine dönüşmesi, filmin omurgasını oluşturuyor. Dönemin Onasis gibi tanınan simaları da filmde yer alan karakterler arasında. Hem sinemanın çok önemli bir imgesini perdeye taşıması nedeniyle, hem de yakın tarihteki bir olayı ele aldığı için film kağıt üstünde çok çekici görünüyor. Ama ne var ki izlerken aynı heyecanı yakalamak çok zor. Öncelikle bana göre en temel sorun Grace Kelly’i canlandıran Nicole Kidman’da. Belki de kendi imgesini oluşturmuş, bu kadar tanınmış bir oyuncu seçilmemeliydi. Filmde Grace Kelly’i değil, Grace Kelly’i oynayan Nicole Kidman’ı izledim. Yani karakterin içine girmek bu koşullarda çok güçleşti. Üstelik Kidman’ın performansı son derece mesafeli ve soğuktu. Donald Spoto’nun kitabında onu tanıyan herkesin söylediği bir nokta filmde eksik kalmış: Grace Kelly mesafeli görüntüsünün arkasında son derece mütevazı, sevecen ve çok esprili, neşeli bir insanmış. Zaten set fotoğraflarının neredeyse tamamında oyuncuyu gülerken görmek mümkün. Aşağıda sizlerle paylaştığım fotoğraflarda da bu barzi farka siz de tanık olacaksınız. Nicole Kidman’ın canlandırdığı Grace Kelly’de bu karakter özelliklerini görmek imkansız. Öte yandan Prens Ranier’i canlandıran Tim Roth’la kimyalarının tutmadığı da çok açık. Dolayısıyla, oyuncu seçiminde ciddi sıkıntı olduğunu söyleyebilirim. Kostüm ve dekor anlamında film asgari düzeyi tutturmuş. Grace Kelly’nin kostümlerine, dönemin genel atmosferine sadık kalınmış. Filmin anlatımı bana göre yeterince akıcı değil. Ancak yine de bir biçimde o dönemi ve söz konusu olayı bilmeyenler için ilginç olabilir. Filmin sonunda Grace Kelly’nin High Society’den sonra hiçbir filmde oynamadığı yazıyor. Oysa 1980’de bir fikir olarak doğan ve daha sonra senaryosunu kendisinin yazdığı ve filmde Monaco Prensesi Grace Kelly Grimaldi olarak oynadığı Rearranged isimli bir komedide oynadı. Filmin prömiyeri Monaco sarayında 500 kişilik seçkin bir grupla yapıldı ve çok beğenildi. Film Amerika’daki bir TV kanalına götürüldü ve orada da çok beğenildi. Televizyon kanalı sürenin biraz daha uzamasını istemişti ama Grace Kelly’nin beklenmedik ölümü filmin hiçbir zaman gösterime girmeden saray hazinesinde saklanmak üzere kaldırılmasına yol açtı. Sanıyorum Monaco hanedanın filmde maddi hatalar olduğunu söylemesi yersiz değil.

Kısaca, Monaco Prensesi Grace, kaçırılmış bir fırsat gibi. Ama benim gibi biyografilere meraklıysanız ilginizi çekebilir.


Yeniden birlikte oluncaya dek hepinize film dolu günler dilerim…







Grace Kelly'nin filmde yer alan Kızıl Haç Balosundaki fotoğrafı ve Nicole Kidman yorumu






Yine aynı baloda Grimaldilerin fotoğrafı


    To Catch a Thief'in (1955) setinden...


    To Catch a Thief'in (1955) setinden...





Grace Kelly, Donald Spoto'nun kitabında "Ben bir prensle değil bir erkekle evlendim" diyor. 
Filmde hissedilenin aksine, evliliklerindeki iniş çıkışlara rağmen  birbirini seven bir çift oldukları bilinen bir gerçek.