TRANSLATE. PLEASE TRY IT!

Bu Blogda Ara

20 Ocak 2015 Salı

SON UMUT / WATER DIVINER

15.01.2015
            SON UMUT: (Russell Crowe/2015)

2015 yılı tarihimiz açısından önemli. Zira bu yıl Çanakkale Zaferinin yüzüncü yılını kutlayacak, bu muharebede yaşamını kaybedenleri saygıyla anacağız. Bu konuda ülke sinemasında henüz bir hareket yokken bir Anzak torunu olan Russell Crowe ilk yönetmenlik deneyimi olan Water Diviner, bizde verilen adıyla  Son Umut’la karşımıza çıktı. Malum Russell Crowe dünya çapında tanınan, başarılı ve yetenikli bir oyuncu. Üstelik neredeyse istisnasız oynadığı her filmi yüksek bütçeli Hollywood yapımları. Hal böyle olunca yönetmen Crowe’dan da benzer bir beklenti içine girmek mümkün oluyor. Ama karşımızda mütevazı ve samimi bir film var. Gelin şimdi filmin konusuna değinelim. Ardından da detaylara bakalım.

Joshua Connor ve karısı üç oğlunu da Çanakkale Muharebesinde kaybetmiştir. Karısı Elizabeth çocuklarının yokluğuna daha fazla dayanamaz ve yaşamına son verir. Hayatta kimsesi kalmayan Joshua’nın artık tek amacı oğullarının mezarlarını bulmaktır. Önce İstanbul’a ulaşır. Çanakkale’ye yasal yollarla gidemeyeceği söylendiğinde vaz geçmez ve bir balıkçı teknesiyle Gelibolu’ya ulaşır. Acaba binlerce askerin öldüğü bu topraklarda üç oğlunun mezarlarını bulabilecek midir?... Son Umut’da olayların başlangıç noktası Avustralya olsa da film meseleye yalnızca bu perspektiften yaklaşmıyor. Joshua Connor İstanbul’a ayak bastıktan sonra o dönemin atmosferini, siyasi ve askeri hareketliliği gözlemlemeye başlıyoruz. Bütün topraklar işgal edilmiş, itilaf devletleri toprakları bölüşme derdinde. İstanbul’da işgale direniş var. Kuvayi Milliye örgütlenmeye çalışıyor. Ve tüm bunların ortasında oğullarını ararken bunlara tanıklık eden bir baba var. Ben yapılan tüm bu gözlemlerin, tarihsel detayların yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. Üstelik de oryantalizme kaçmayan bir gözlem ve aktarma bu. Sadece filmde zaman zaman görünen semazenleri gereksiz bulduğumu belirtmeliyim. Bunun böyle ticarileşmesinden pek hoşlanmıyorum. Ama ülkemizin tanıtım filmlerinde de sık sık yer alıyorsa semazenler, biz kendimiz bir malzemeye dönüştürüyorsak, yabancıların da kullanmasına söz etmemek gerek. Evet özelde bir Avusturyalının yol ve keşif öyküsünü izliyoruz ama genelde savaş karşıtı bir söylemi var filmin.
Joshua Connor, Binbaşı Hasan ve Çavuş Cemal’i çocuklarının katilleri olarak görürken, 70 bin Türk askerinin de orada can verdiğini duyduktan sonra algısı değişmeye başlıyor. Oğullarını ararken kendi ülkesinin görevlilerinin değil de Binbaşı Hasan’ın ona yardımcı olması değişen algısını güçlendiriyor.

Son Umut filmini ilginç kılan ögelerden bir diğeri de oyuncuları. Malum daha önce de yabancı filmlerde rol alan başka oyuncularımız oldu. Ancak, çoğunlukla yan rollerde izledik bu oyuncuları. Oysa bu filmde Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz tüm akışın içinde yer alıyorlar. Performansları da oldukça iyi. İki oyuncu da daha önce farklı nedenlerle yurtdışında tanınmaya başlamıştı. Cem Yılmaz Ferzan Özpetek’in Şahane Misafir filminde öne çıkmıştı. Yılmaz Erdoğan ise Nuri Bilge Ceylan’ın yönetip Cannes başta olmak üzere pek çok festivalde yarışıp, ödül alan filmi Bir Zamanlar Anadolu’da ile kendisini göstermişti. Ancak, bu film biraz daha farklı. Dağıtım olanaklarının daha fazla olacağı bir filmde başrole yakın performanslar sergilemek her iki oyuncu açısından da güzel bir fırsat. Bu arada Salih Kalyon’un küçük de olsa bir rolü var. Ayşe’nin babası olarak izliyoruz onu filmde. Umut ediyorum ki devamı gelir ve daha fazla oyuncumuzun dünyada tanınma şansı yakaladığını görürüz.

Filmde kocasını Çanakkale’de kaybetmiş ama bunu kabullenmeyen Ayşe rolünde izlediğimiz Olga Kurylenko genelde başarılı bir oyuncu olsa da bence filmde biraz sırıtmış. Bu kültürün içinden gelmemiş olmasından olsa gerek özellikle beden dili yani duruşu, oturuşu, genel havası ve tavrı bana ayrıksı geldi. Üstelik Türkçe bilmediği için dublaja başvurulmuş ki bu da günümüzde filmlerde ciddi yabancılaşmaya yol açıyor. Tıpkı Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’da olduğu gibi doğal olarak aksanlı hatta çat pat İngilizce konuşacak bir kadın oyuncumuz yok muydu rol alabilecek merak ediyorum. Bence filmin en zayıf halkası yüzü perdeye ne kadar yakışsa da Olga Kurylenko.

Kısaca Son Umut, hem tarihimizdeki bir zafer ve dramı hassas biçimde ele alan bir film olduğu için hem de oyuncularımızı Russell Crowe gibi bir oyuncuyla bir arada görmek için izlenebilecek bir film.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder